26 Eylül 2013 Perşembe


09.08.2013 :   Ulaan Bataar

Kahvaltımızı otelde yaptık. Kahvaltı gayet güzel. Plastik folyo içine sarmalanmış ince yassı
peynir, domates ve salatalık, yumurta, reçel v.s her şey var. Açık büfe şeklinde çay ve
kahve seçeneklerini de değerlendirdik. Bu arada Türkiye ‘den gelirken getirdiğimiz siyah zeytinlerimizi ve beyaz peynirlerimizi de yedik. Sözleştiğimiz hareket saatinden 5 dakika önce minibüsümüz hareket etti. Sabahın Ulaan Bataar trafiğine dalmış bulunuyoruz. Yollarda bir kaos hali var. Şehrin doğu, kuzey-doğu yönünde ilerliyoruz. Bazı yerlerde oto lastik satış pazarları ve otomotiv yedek parçaları satan yerler var. Kaotik bir görüntü. Şehirden çıkış yolu burası. İnsanlar işlerine gidiyor. Hava güneşli ve sıcak. Yaklaşık 40-45 dakika asfalt (?) yolda, karayolunda ilerledik ve bundan sonra yol dışına daldık.
Arabalar tamamen arazide yol haline gelmiş toprak izleri takip ediyorlar. Gayri muntazam
4, 5 ve hatta 7 ayrı yol izine bile rastlanıyor. Vızır vızır ve tamamen cesurca toprakta araba sürüyorlar. Zıplaya hoplaya gidiyoruz. Yaklaşık 40-50 dakika sonra minibüsümüzün altında bir ses duyduk. Sol arka lastik patlamış. Hemen durduk ve lastik değiştirildi.
Etraf biteviye step tarzında. Otlarla kaplı düz otlaklar her yere uzanıyor. Ulaan Bataar civarı genellikle böyle. Toprağın yapısı geçirgen, kumlu bir halde. Şoför çocuk lastiğimizi yarım saatte değiştirdi. Buradan geri dönmeye başladık. Gelip geçenlere bir şeyler sordular. Tonyukuk Yazıtlarının yerini sormuşlar. Yaklaşık 15 dakikalık bir yolculuktan sonra Tonyukuk yazıtlarına vardık. Hemen yakınlarında bunlara bakan bir aile yaşıyor.
Onlara merhaba diyerek yazıtların bulunduğu demir parmaklıklarla çevrelenmiş alana gittik. T.C. Başbakanlık tarafından yapıldığını ifade eden Başbakanlık armaları var. Burada tüm arazilerde off road olarak araç sürülebiliyor. Engebe, çukur v.s yok.

Yaklaşık 700-800 metrekarenin içinde Tonyukuk yazıtları iki dik taştan oluşuyor. Dört yüzü olan taşlara Göktürkler ‘in Tonyukuk ‘u tarafından düşünceler yazılmış. Oyma ve kazıma şeklindeki yazılar o zamanlardaki olayları, dostları, düşmanları ve yaşam ve siyaset konularından bahsediyor. İki dik yazıt taşının dışında bazı kalıntılar da mevcut. 
  Tonyukuk yazıtlarından alıntı

Buradan ayrılıp buraya bakan ailenin yaşadığı ger ‘e gittik.
 Ömer yeni doğmuş keçi yavrusuyla
 Ger 'de ağırlanıyoruz.
 Ger 'in içinde özel komodin
 Kış için et kurutma çalışmaları
Onların mutfak ger ‘inde misafir olduk. Yaşlı kadın ve adam ve bir de torunları vardı. Kızı ve oğlu (veya damadı) hayvan otlatmaya çıkmışlar. Bunların küçük baş hayvanları varmış. Ağırlıklı olarak keçi. Buraları keçilere uygun yerler. Genel olarak hayvancılık için mükemmel alanlar.
Biraz fotoğraf çektim. Kadıncağız bize çaylı süt ve yoğurttan yapılan votka ikram etti.

Bir yandan da ger ‘in tam ortasında yanmakta olan sobanın üzerinde votka yapımı sürüyordu. Bu arada kurutulmuş peynirler ikram edildi. Genelde her şey bana ekşi ve tatsız geldi. Bu arada bir gün önce doğmuş henüz göbek bağı kopmamış keçi yavrusuna sarıldı bizimkiler. Sevdiler oynadılar filan. Dışarıda kalınca bir kazığa at bağlıydı. Fotoğrafladım.

Daha sonra yaşam mahali, yatma yeri olarak kullanılan diğer ger ‘e geçtik. Orası özenle düzenlenmişti. 2 yatak, 1 kanepe ve bir süslü aynalı komodin vardı. Güneş enerjisini kullanarak aküleri şarj edebiliyorlar ve TV seyredebiliyorlardı.
Ger ‘ler yaklaşık 6-7 metre çapında silindirik çadırlar. Yanal yüzü verev olarak çatılmış ve
açılıp kapatılabilir makas yapıda kalınca ahşap çıtalardan oluşuyor. Yaklaşık 6-7 adedi yan yana getirilip ger ‘in silindirik çevreleyen duvarının karkası kuruluyor. Sonra bunun üzerine dışarıdan keçe sarılıyor. Keçenin üzerine de branda gibi bir malzeme. Ger ‘in üstüne tam ortasına yusyuvarlak bir çatkı konuluyor. At arabası tekerleği gibi ancak biraz irice.

Çapı yaklaşık 120 cm gibi. Bu tekerleğin altına İki adet kalas sütun olarak konuluyor. Ger ‘in ana taşıyıcısı olarak.
Tekerleğin dış çevresinde onlarca delik açılmış. Bu deliklere radyal olarak 80-100 adet çubuk geçiriliyor. Bunların en dıştaki uçları önceden anlattığım yan duvarların üst bölümlerine bağlanıyor. Çadırın tepesine de keçe geçiriliyor. Yağmura karşı güzelce branda kaplanıyor. Aslında bu branda yerine eskiden hayvan derileri kullanılırmış. Ger ‘in içine tam orta yerine dik yatay bir soba kuruluyor. Dik bir baca üstteki tekerlekten dışarı doğru çıkıyor. Ger ‘in kapısı ise insanın kafasını az biraza eğerek geçebileceği yükseklikte (170 cm gibi). Kapı ahşap ve dışarıdan çok süslemeli. Kapı dışa doğru açılıyor. Ger ‘in içine girince sağ taraf mutfak ve kap kacak için ayrılmış, hemen sonrasında kadının yatağı geliyor. Yatağın baş ve ayak uçları çekmeceler içeriyor.

Yataktan sonra süslü, desenli renkli aynalı bir komodin var. Fotoğraflar ve çeşitli değerli süsler bulunuyor.Ger ‘in kapısından içeri girilince sol taraf ise atla ilgili ve erkeğin kullandığı takım taklavata ayrılmış durumda. Hemen sonrasında erkeğin yatağı ver. Yerden 50-60 cm yükseklikte bir masa bulunuyor. Ana hatlarıyla ger ‘ler böyle düzenlenmiş. 

Buradan ayrıldıktan sonra yaklaşık ½ saatlik bir yolculukla kara yoluna çıktık ve Cengiz Han ‘ın heykelinin bulunduğu alana vardık. Çok yüksek ve alımlı, ilgi çekici bir heykel. Atının üstünde altın kamçısıyla duruyor. Tamamen paslanmaz çelikten yapılmış bir heykel.
Bir Moğol sanatçı tarafından tasarlanmış, yaklaşık 30 metre yüksekliğinde.

Yüksek fakat tek katlı bir fuayenin üstüne yerleştirilmiş heykelin baktığı yön doğduğu şehir yönüymüş. Heykelin yeri ise söylentiye göre çocukken kamçı bulduğu yermiş. Rivayete göre kamçı bulan kimsenin başarılı ve hükümran olacağı söylenirmiş. 
                                    Chengiz Khan
Geniş ve davetkâr merdivenlerden tırmanarak sağlı sollu 4 atlı savaşçı heykellerinin  arasından çıktık ve ilk önce giriş katında bulunan dev bir Moğol çizmesinin önünde fotoğraf çektik. Sonra Buyanaa ‘nın önü çekmesiyle asansörle heykelin en üst katına çıktık.

Üst kata dar bir merdivenle tırmandık ve açık merdivenle atın ensesinden yaklaşık 2 kişinin rahatça yürüyebileceği merdivenden Cengiz Han ‘ı tam cepheden görecek şekilde atın tepesine tırmandık. Buradan hem heykeli hem de etrafı gözlemledik.
                                      
Cengiz Han ‘ın heykelinden indikten sonra yola devam ettik. Yaklaşık 15-20 dakika sonra
Doğal Parka ulaştık. Burada ilk olarak yemek yiyeceğimiz lokantaya geldik. Yuvarlak bir mimarı ve tamamen ahşaptan yapılmış etrafı tamamen görebilecek pencereleri olan bir lokanta. Yaklaşık 15-18 adet radyal olarak düzenlenmiş pencerelerin önüne denk getirilmiş
masalar ve sandalyeler var. Birine oturduk. Buyanaa ve şoför çocuk hemen bitişiğimizdeki masaya oturdular. Gayet güzel yemekler. Çorba da çok lezizdi.
Yemekten sonra bir süre oyalandık, tuvalet ihtiyacımızı giderdik ve dışarıda brandadan yapılmış sundurmada oturduk. Sonra minibüsümüze bindik ve kaplumbağa kayasının olduğu yere gittik. Kaplumbağa kayasına 200 metre kala fotoğraf çekmek üzere durduk.
Aslında tamamen kayaların üst üste dizilimleri sonucunda oluşmuş kafası ve iri gövdesiyle
ve ön bacaklarıyla bir kaplumbağa söz konusuydu.
                                        

Daha sonra minibüsle kaplumbağa kaysının dibine ulaştık. Buyanaa, Ömer, Evre ve ben kaplumbağa kayasına tırmandık. 5-6 dakikalık basit bir tırmanışla kaplumbağanın iç kısmında her taraftan kapalı sadece üstü açık bir bölüme ulaştık. Yaklaşık 15-20 metrekarelik bu yerde ortada bir masa şeklinde kaya vardı ve insanlar buraya –her nedense- kağıt paralar bırakmışlar ve uçmasın diye de üstlerine taş koymuşlardı. Dilekleri için adak niteliğindeydi. Buraya kısaca bakıp hemen altında yer alan bir kaya çatlağından bir vücut hareketi ile sıyrılarak geçtik. Bir alt kademeye ulaştık. Burası etrafa açık bir teras niteliğindeydi ve 60-70 metre aşağıda ata binenler, araba yolu v.s görülebilmekteydi.
Biraz burada hoşbeş ettik. Sonra tekrar geldiğimiz dar çatlaktan geçerek ve tersine sürünerek yukarı çıktık. Çıkmak daha çok dikkat ve özen gerektiriyordu. Yolumuza devam ederek kaplumbağa kayasından çıkıp aşağıya indik. Minibüsümüzde bizi bekleyen Mehlika ‘yla buluştuk. Buradan at binmek üzere az ilerideki ger ‘e gittik. At işini düzenleyen atçı kadın ger ‘de bize özel çaylı süt ikram etti. Buna “aerig” diyorlar. At sütünün fermente edildikten sonra çayla karışmış hali. Ata binmek üzere hazırlandık. Bize verilen tozlukları, kaskları taktık. Hazırlanan atlara bindik. Sütçü beygiri tarzında olan bu atlar kısa boylu ve dayanıklı atlar. Mehlika dahil hepimiz at bindik. 45-50 dakikalık bir gidiş geliş yaptık. Dönüşte atların dörtnala kalkmasından keyif aldık. Tekrar hareket ettiğimiz başlangıç noktasına vardığımızda saat 7 ‘ye az kalmıştı. Soyunduk ve toparlandık.
Şimdi şehre, Ulaan Bataar ‘a dönmeye hazırız. Yaklaşık 2-2,5 saatlik bir yolculuktan sonra
Ulaan Bataar ‘a otelimize vardık. Saat 21:30 sularıydı, odalarımıza çıktık. Yorgunduk.

Mehlika odasında kaldı ve biz erkekler yürüyerek Ulaan Bataar ‘ın işlek merkezine doğru yürüdük. Tam bizim otelin köşesinde bakkalımsı bir küçük market vardı. Oradan ertesi günkü tren yolculuğu için alış veriş yapmak istedik. Şansımıza bakkalın genç kızı Türkçe konuşuyormuş o bize yardımcı oldu. 2 adet mug, 2 erişte hazır yemek, 2 noodle hazır çorba, bir Cengiz Han votka filan aldık. Ben bunları otele bıraktım, çocuklar beni bakkalın köşesinde beklediler. Sonra onlara katıldım. Birlikte şehrin merkezine doğru yürüdük.
Sukh Bataar meydanından geçtik. İleriden sola döndük ve burada Ömer Grand Khan ‘ı
gösterdi. Burası bir gece önce bir şeyler içtiğimiz Irish Bar ‘dı. Oturduk yemek sipariş ettik.

Yedik ve biralar içtik. Ömer tavuklu piza yedi. Ben ve Evre tavuklu bir yemek sipariş ettik. 


Birlikte paylaşarak yedik. Lezzetliydi. 11:30 gibi hesabı ödedik ve otele doğru yürüyüşe geçtik. Ertesi günü 08:30 ‘da hareket edeceğimizi bilerek ve hatırlayarak uyumaya çekildik.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder