18 Ağustos 2015 Salı

Motosikletle KARADENİZ Kıyısı :- İstanbul....Artvin

4.Gün/Day 4 :04.08.2015  Salı/Tuesday
MOTOSİKLETLE KARADENİZ Gezisi / By MOTORCYCLE to the BLACK SEA
Giresun>>Şebinkarahisar>>Şirvan>>Gümüşhane>>Maçka (Trabzon)  (360 km)

Otelimizde kahvaltımızı yaptık. 08:30 teker dönecek şekilde hazırlanıyoruz. Bugün de güneşli ve güzel bir gün. Dışarısı sıcak. Klimatize edilmiş kahvaltı salonunda temiz ve kibar bir kadıncağızın desteği altında kahvaltımızı tamamladık. Motorun iç çantalarını ve malzemelerimi peyderpey motorumu park ettiğim otoparka taşıdım ve yerleştirdim.

Bugünkü etap motosiklet için özellikle seçilmiş güzel virajlı yollar. Hedefimiz Trabzon ‘un Maçka ilçesi ama sahil yolunu kullanmayacağız. Işıl motosikletini burada bırakmaya karar verdi. Haluk Hızlan ‘ın artçısı olarak seyahat edecek ve dönüş yolunda tekrar Giresun ‘a uğrayıp motorunu park ettiği otoparktan alacak. Gerekli bilgilendirmeler yapıldı.Bu arada otoparkçılardan önemli uyarı: ‘Cuma gününden önce gelin, yoksa bina yıkılmaya başlanacak, motosiklet filan kalmaz !!!’

Hepimiz motorlarımıza bindik ve en yakın benzincide buluştuk. Toplam 12 motor / 15 kişiyiz. Benzin aldık ve Uğur Hocamız benzincide sürüş planını ve grupları açıkladı. Biz Haluk Hızlan ‘ın önderliğinde Egemen, Serdar, Can ve ben toplam 5 motor/6 kişiyiz.

Giresun ‘un yaklaşık 4-5 km doğusundan Şebinkarahisar ‘a yol ayrılıyor. O yola daldık. Ağaçlar arasında, bir çayın vadisinde içeriye doğru motor sürdük. Gözlemli sürüş yapıyoruz. Önde Egemen ve Serdar var. Arkaya doğru ben ve en arkada Can. Tatlı tatlı, fazla yoğun olmayan trafikte ve yer yer zemin çalışmaları olan gelişli gidişli olan yolda sollamalar yaparak ilerliyoruz. Kimi zaman trafik duruyor bizler soldan süzülüp geçiyoruz.
Yaklaşık 40-45 km sürüş sırasında Eğitmenimiz Haluk önce Egemen ‘i sonra Serdar ‘ı gözlemledi. Yol üzerinde, tam bir firketenin ucunda, küçük bir köy bakkalının önünde durum kritiği yapıldı. Sollama ağırlıklı geçen bu bölümde fırsatların kollanması ve değerlendirilmesi üzerinde duruldu. Yoğun araç trafiğinde fırsatları yakalayıp sisteme uygun olarak sollama yapmak önemli kazanç. Aksi takdirde sürüşün akıcılığı ve çabukluğu  aksıyor.

Bu noktadan sonra ben başa geçtim. Haluk beni gözlemlemeye başladı. Zemin asfalt değil. Virajları olan bir tırmanış. Yolun banketinde mıcır ve kırma taş serilmiş. Ancak yolun sathı tutucu. Çabuk ilerledik. Hatta Işıl, Haluk ‘un arkasında zaman zaman ‘Allahım sana geliyorum ‘ diye feryat ediyormuş. Biraz hızlı kaçtım galiba.

Ben ve Can:- arka planda Tamdere Köyü

Yol kenarında durduğumız yer.

Işıl, ben ve Can- arka planda Tamdere Köyü
Böylece Tamdere Köyü (?) ‘nü tepeden gören bir kahvehaneye geldik. Motorlarımızdan inerek durum değerlendirmesi ve sürüş kritiği yaptık. Buradaki kahvede güzel çaylarımızı ve kahvelerimizi içerek rahatladık. Kahveler tek tek yapılıyordu. Kahvecinin donanımı ancak tek kahve yapmaya yeterliydi. Haluk Hızlan ‘ın yorumu fırsatları değerlendirmekte ve virajlarda iyi ancak güvenli sürüşü gözeterek daha yavaş sürmem gerektiği yönünde.
Bu sürüş sırasında “Gölgemi gözle” lafı üretilmiş oldu.
Durduğumuz yol kenarından Tamdere Köyü.
Tamdere Köyü ve sağda görünen HES tahribatı
Burada yaklaşık 40 dakika kaldık. Aşağıda güzel bir vadi var. Vadinin diğer yakasında Tamdere Köyü kurulmuş. Hemen yanı başında ise bir HES var. Henüz inşaat sonrası tarazlanmış ve aşındırılmış doğa gözler önünde. Yemyeşil güzel bir vadi gözümüzü alıyor.

Kalkmadan önce diğer grup da Uğur Ertekin önderliğinde varış yaptılar. Onlar da gözlemli sürüşün mütalaası için yan masaya yerleştiler. Bu arada Can bir motosikletli İsviçreli buldu ve Uğur Hoca ‘ya tanıştırmaya getirdi. Uğur Hoca daha bir gün önce İsviçrelileri nasıl sevdiğini (!) anlatmıştı. Bir gümrük geçişinde artçısı Asiye ‘ye nasıl kötü davrandıklarını hatırlayarak bizlere anlatmıştı.

Şebinkarahisar ‘a doğru sürüş yapıyoruz. En önde Can var. Hemen arkasında gözlem yapan Haluk Hızlan ve artçısı Işıl. Ben de onları yakın takipteyim. Haluk Hoca ‘nın sürüşünü izleyerek feyz almaya çalışıyorum. Bu arada tırmanış bitti gibi. Can ‘ın şansına yolun bu bölümü fazlasıyla bozuldu. Yer yer olan satıh bozukluğu adeta yolun genel karakteri oldu. Böylece Eğribel Geçidi ‘ne geldik ve soluklanmak ve anı dondurmak için indik.

Serdar, Haluk Hızlan, Can ve sağdaki grup ben, Işıl ve Egemen.
Sürüşümüz devam etti. Şebinkarahisar ‘a vardık. Sıcak mı sıcak. Buranın pazarı var sanki.
Caddeler, meydanlar kalabalık. Çok uzaklardan görünen Hisar yüksekçe bir tepenin üzerinde kurulmuş. 360 derece görüş açısıyla Şebinkarahisar ‘a yaklaşanları takip eder gibi. Yemek yiyecek yer bakıyoruz. Şehrin içi fena durumda. Kalabalık, sıcak ve boğucu.
Şehrin bir parça dışında iyi bir kır lokantası olduğunu öğrendik ve oraya gittik.
Bahçesi olan yol kenarında bir lokanta. Gayet güzel. İndik, soyunduk ve serinledik.
Yemeklerimizi sipariş ettik. Saçta kavurma, et gibi şeyler burada güzelmiş.Diğer grubu da bekliyoruz. Haluk onlara nerede olduğumuz bilgisini telefonla verdi.

Uzunca bir yemekten sonra kahveleri de içip kalktık. Önce Şebinkarahisar ‘a doğru sürdük sonra dışına çıkarak Şirvan, Kelkit yolunu tuttuk. Yollar daha düzgün oldu. Satıh asfalt, virajlar azaldı. Tam yemek sonrası rahatlatıcı bir sürüşle yollardayız. Bir süre sonra Şirvan ‘ın tam karşısında, Kelkit karayolu üzerinde bir yerde oturduk. Burada yörenin ürünlerinden erik pestili ve köme var. Köme cevizli sucuğun buradaki adı. Ayrıca benzeri ürünler de mevcut. Hem çayımızı içtik hem de köme aldım. Motorun çantasına koydum. Umarım bozulmadan İstanbul ‘a kadar taşırım. Kısa bir süre sonra diğer grup önümüzden aktı geçti. Onlara el salladık.

Kısa bir süre sonra kalktık; hazırlandık. Haluk Hızlan ve artçısı Işıl ‘ın liderliğinde Kelkit ‘e doğru sürdük. Tam Kelkit dönüşünde bu defa Can ‘ı çenesinden arı soktu, yol kenarında kısacık durduk. Biraz kızardı çenesi; acısını kendi biliyor.

Rotamız Kuzey ‘e döndü. Gümüşhane, Torul ve Ziganlar üzerinden Maçka ‘ya doğru gidiyoruz. Yollar çok güzel. Fazla araç da yok. Öğleden sonranın tatlı güneşi ve ışığında
Gümüşhane ‘ye girdik. Sağı solu dağlarla çevrili güzel bir kent. Büyük değil. İçinden geçen karayolu geniş ve otoyol tarzında yapılmış. Ancak sağdan soldan giriş çıkışlar var. Dikkatli ve tedbirli sürüş yapıyoruz. Solda bir benzinciden benzin aldık. Biraz dinlendik ve oyalandık. Gümüşhane ‘den çıktıktan sonra nefis bir yoldan Torul ‘a doğru aktık.

Diğer grupla birleşme düşüncemizi uygulayamadık. Zigana Geçidi ‘ni keyifle, mutlulukla ve adrenalinle aştım. Hakikaten geçen seneki uzun Özbekistan yolculuğu da dâhil son iki yılda böylesine enfes yol kat etmemiştim. Bu arada Sevgili Işıl Haluk Hızlan ‘ın artçısı olarak telefonuyla video çekiyor. Beni genellikle çekmiş ve sonrasında da bol bol anlattı. Zirveden aşağıya inmeye koyulduk. Durağımız Hamsiköy. Hamsiköy ‘de sütlaç meşhurmuş. Tabii ki yedik afiyetle.

Hamsiköy 'de meydandaki metruk ev.















Hamsiköy 'den yaylalara bakış
Bir süre Hamsiköy ‘de sütlaç yiyip çay içtik. Sonra ver elini yayla yollarından Maçka.
Maçka ‘da Grand Sümela oteline yerleştik. Otel tam şehrin ana caddesi üzerinde. Akşam kalabalığında motorlarımızı hemen otelin önündeki geniş tretuvara park ettik. Otel büyük ve turistik bir otel. Çoğu turist Sümela için gelip Maçka ‘da konaklıyor. Burayı tipiktir
Andorra Prensliği ‘nin şehir merkezine benzettim. 2010 ‘daki Carpe Diem turumuzun bir durağı da Andorra ‘ydı. Dağlar arasına sıkışmış, dağların gölgesi altında kahverengi, insan yoğunluğu ve cıvıltısı bol bir görüntü…

Odama yerleştim. Güzel bir duş ve sonra otelin restoranına yemeğe indim. Akşam yemeği servisi 21:30 ‘da son buluyormuş. Açık büfe sunulan yemeklerden bolca salata alarak karnımı doyurdum. Motosiklet gezileri aslında vücut için pek avantaj sunmuyor. Yedikçe yeniyor, içtikçe içiliyor.

Yemek sonrası aşağıda, lobide oturmakta olan Art Riding Grup üyelerine katılıp, biraz sohbet ettik. Bir süre sonra günün yorgunluğu ve uyku.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder