19 Ağustos 2015 Çarşamba

Motosikletle KARADENİZ Kıyısı :- İstanbul....Artvin

5.Gün/Day 5 :05.08.2015  Çarşamba/Wednesday
MOTOSİKLETLE KARADENİZ Gezisi / By MOTORCYCLE to the BLACK SEA

Maçka (Trabzon)>>Sümela>>Uzungöl>>Çamlıhemşin>>Ayder>>Ardeşen  (355 km)

Maçka ‘nın Grand Sümela otelinde kahvaltı yaptıktan sonra motorlarımızı hazırladık ve kaldığımız otelin hemen soluna doğru Sümela yönünde sürüyoruz. 12 motor / 15 kişiyiz.
Sümela yolu bol ağaçlarla çevrili etkileyici bir vadiden tatlı bir eğimle yukarı doğru çıkıyor.
Yaklaşık 17-18 km ‘lik bir yol ve aynı şekilde geri döneceğiz.

Manastıra yaklaştıkça çok daralan yol üzerinde bir veya iki keskin firkete vardı. Bunlardan birinde bir kaos oldu ve beceriksiz, tedirgin bir tutumum yüzünden motorum durduğu yerde sağ yana yattı. Hem kendime kızdım hem de arkadakileri bekletmemek için bir telaşa kapıldım. Neyse birkaç arkadaşın yardımıyla motoru kaldırıp durumu kotardım. 
Önemli ders : Eğimli bir yerde motor yan yatarsa hemen “Engine Kill” düğmesine basılacak ve kesinlikle debriyaj çekilmeden motorun öne veya arkaya doğru akması önlenmiş olacak !!!! İlkini yaptım ama ikincisini yapmadım. Herhangi bir hasar veya çizik olmadı motorda. Bu da sevindirici tarafı. Sümela Manastırının (şu anda manastır olarak hizmet vermiyor) girişine kadar motorlarla devam ettik ve motorlarımızı park ettik.

Bundan sonrası yayan olarak tırmanılacak ve yaklaşık 600-700 adım kadar. Kimi yerlerde eğimli toprak patika kimi yerlerde ise merdiven halinde döşenmiş taşlar var. Sabahın 10:00 ‘u gibi ve çok kalabalık bir ziyaretçi akını var. Genellikle yurdumun turistleri. Çok sıcak değil ama yine de tırmanış nedeniyle terledim.




 Tam burada Sümela Manastırı hakkında bir alıntıya yer veriyorum.
“ Trabzon’un Maçka ilçesinde bulunan bu manastır tarihin en eski yapılarından biridir. Zigana dağı eteklerine kurulmuştur. Yapı doğa bakımından oldukça zor yerlere yapılmıştır. Yapının dibinden Meryemana (Panagia) deresi akmaktadır.Manastırın yapılışı ve yapımı hakkında efsaneler mevcuttur. İnanışa göre burayı Atina’lı Barnabas ile Sophronios adlı iki rahip yapmıştır. Bu iki rahip rüyalarında Hz. isa ve Hz.Meryem’i görmüş ve gördükleri yer Sümela’nın bulunduğu yerdir. Birbirinden habersiz olarak yola çıkan bu iki rahip birbirlerine gördüğü rüyayı anlatınca beraber manastırın temelini atmışlardır. Manastırın asıl adı Meryem Ana Manastırı’dır. Sümela ise bunun Rumcadaki adıdır. Manastırın M.S 395 yıllarında tamamlandığı tahmin edilmektedir. Trabzon Rum İmparatoru III. Alexios döneminde yapılan bu eserin yapımına katkı vermiştir. Bu yüzden eserde kurucusunun III. Alexios olduğuna dair deliller bulunmaktadır.
Sümela’yı Hristyanlar tarafından değerli kılan en önemli nokta ise Hz. Meryem resmidir. İnanışa göre bu manastırda Hz. İsa’nın havarilerinden olan Aziz Lukas’ın çizdiği Hz. Meryem portresi manastırı kuran rahiplerle birlikte buraya gelmiştir. Ancak bugune kadar herhangi bir resim bulunamamıştır. Manastır bazı dönemlerde dönemini yitirmiş çeşitli yağmalamalara maruz kalmıştır. Define avcıları tarafından sıklıkla kazılmış ve bir süre sonra harabeye dönüşmüştür. İçinde çeşitli yangınlar çıkmış ve birçok tarihi değeri kaybolmuştur.
Trabzon fatihi Fatih Sultan Mehmet burayı aldıktan sonra manastırın haklarına dokunmayacağına dair bir ferman yayınlamıştır. Yavuz Sultan Selim buraya iki büyük şamdan hediye etmiştir. Diğer zamanlardaki padişahlar da buraya dokunmamışlar ve çeşitli onarımlarla gelişmesini sağlamışlardır. “
Kaldığım yerden devam….
Üst kapısına kadar tırmandım. Dar merdivenlerden kalabalığa rağmen yavaş yavaş çıktım.
En üst kotta yer alan nöbetçiler bölümünü gezdim ve birkaç fotoğraf çekebildim. Buradan aşağıya doğru 5-10 basamak inerek soldaki teraslarda oyalandım. Aşağısı çok kalabalık.
Duvar freskleri önünde çok insan birikmiş ve inmekten vazgeçtim. Tekrar gerisin geri Sümela ‘nın alt girişine doğru ilerledim. Aşağıda motorları getirdiğimiz noktada beklemekte olan diğer arkadaşlarla sohbet ederek teker döner saati olan 10:45 ‘i bekledim.

Sol başta Haluk, oturanlar Uğur Ertekin, Mukadder ve Mehmet, Egemen, Dr.Çetin; ayaktakiler solda Serdar, Asiye,Aykut, Can, Işıl, Efe, Cem, Kerem ve Ali İhsan
Sonra hep birlikte güzel bir anı fotoğrafı almak üzere bakı noktasında durduk ve kısa bir oyalanmadan sonra aşağıya doğru motorlarımızı sürdük. Akan çayın kenarında yer alan kır kahvesinde çaylar içildi. Galiba 3 masaya birer de muhlama geldi, afiyetle yendi.
Kahveden çıkınca Egemen ‘le vedalaştık. Egemen bundan sonra evine doğru dönüşe geçerken bizler seyahatin dip noktasına doğru ilerleyeceğiz.

Hep birlikte Maçka ‘nın içinden geçerek Karadeniz sahil yoluna kadar motorlarımız sürdük.
Trabzon ilinin hemen az biraz Doğu ‘sunda sahile ulaştıktan sonra Egemen sola doğru biz ise Doğu ‘ya doğru yönlendik. Bir eksilmeye de Uğur Ertekin Hocamızın artçısı Asiye neden oldu. İşlerinin yoğunluğu ve İstanbul 'dan aldığı çağrı nedeniyle bizleri terketti, Trabzon 'dan uçakla İstanbul 'a döndü.  Bundan sonra 11 motor/13 kişi kalmıştık. Yine 2 grup halinde sürüş yapıyoruz. Hedefimiz Uzungöl ‘e çıkmak.

Yomra, Arsin Sürmene ve Of ‘u geçtik. Of ‘un hemen bitiminden Uzungöl ‘e doğru nefis bir yola girdik. Zemin ve kıvrımlar çok güzel. Motor sürerken keyif alıyor insan. Uzungöl inanılmaz kalabalık. Sonuna doğru yaklaşık 300-400 metre araba kuyruğu olmuş vaziyette.
Neyse motorların kıvraklığı ve -teamül gereği- önceliği yardım etti ve hızlıca Uzungöl ‘ün girişindeki caminin yanında bulduk kendimizi. Az ötede gölün dibinde bir lokantanın otoparkına girdik. Bu lokantada öğle yemeğimizi yiyeceğiz.

Arkamızda Uzungöl ve Işıl, ben, Can, Efe
Biraz etrafa bakınıp fotoğraflar çektik. Daha sonra lokantanın açık bölümünde tahta banklara oturduk yemeklerimizi sipariş ettik. Kara lahana dolması, kuru fasulye gibi şeyler de var güzel et yemekleri de. Karnımızı doyurup, kahveleri de içtikten sonra Art Riders grubunun Uzungöl hatırasını güzelce ölümsüzleştirdim.
Uzungöl arkada biz önde
Hemen arkasından inişe geçtik. Bundan sonra hedefimiz Ardeşen girişinden Ayder Yaylasına çıkmak. Yaklaşık 160 km ‘lik bir rota. Uzungöl yolunu tekrar ama bu defa aşağıya doğru kullanıyoruz. Of ‘u bulduktan sonra sağa dönerek Rize, Çayeli ve Ardeşen ‘e geldik. Hava biraz bulutlanır gibi oldu. Henüz yağmur yok. İçeriye döndük ve nefis Çamlı Hemşin yolunu tırmandık. Yolun sathı çok güzel. 2014 Mayıs ‘ın da da aynen bu yolu tırmanmıştım. 25-26 km ‘lik bir yol ama virajlar da, satıh da çok güzel. Çıkarken yolun solundan gürül gürül Fırtına Deresi akıyor.

Çamlı Hemşin ‘e çok az kala solda büyükçe bir yemek yerinde durduk. Amacımız burada çay filan içmek ve dere üzerindeki bazı eğlenceli işlere katılmak veya seyretmek. Örneğin çelik halata asılı bir makara düzeneğiyle derenin üzerinden karşıya geçmek veya eskilerden kalan kemerli bir köprüye tırmanmak gibi.



Tünedikleri kayadan sonra ip salıncağa geçiyorlar ve mükemmel bir atlayışla son buluyor.
Ben lokantanın dereye bakan tarafında terasta vakit geçirdim. Bir iki fotoğraf çektim, o kadar. Yaklaşık 1 saat sonra toparlandık ve Ayder Yaylası yoluna tırmandık. Taaa Ayder Pidecisinin parkına kadar sürdük. Yukarıya çıktıkça biraz yağmur serpiştirmeye başlamıştı.
Henüz Uzungöl ‘de yediklerimizi hazmetmemiştik ki bizim ekip acıkmış olmalı; müthiş pideler söylendi. Uğur Hoca ‘mız en az 3 kez Kuşbaşılı-kaşarlı pide söylemesine rağmen etraftan tırtıklayanlar (en başta Haluk Hızlan) nedeniyle pidesinin peşine düşmek zorunda kaldı. Ben hiçbir şey yemedim, yiyemedim. Ama bir gün oraya aç olarak gitmeyi arzuluyorum. Pidelerin duruşu güzeldi. Çaylar elbette içildi.

Meşhur Ayder Pidecisi ‘nin garsonunun şivesi ve kelimeleri vurgulaması bizim ekibin diline pelesenk oldu. “Sikinti yapma”, sikinti olmaz”, sana bir sipirayt (Sprite) getireyim” gibi.

Hava karardıktan sonra yaklaşık 20:00 sularında Ardeşen ‘e doğru inmeye başladık. Hava hem kararmış hem de yağmur tatlı tatlı yağıyordu. Ardeşen ‘in hemen girişindeki
5-6 katlı rezalet otelimize geldik. “Pavyon” otellerden biri. Zaten en üst katı pavyonmuş.
Dr.Çetin şöylesine bir yukarı çıkacak olmuş ve grubumuzu uyararak hepimizin dikkatini çekti.

Kötü banyoda duş aldım ve hemen aşağıya indim. Amacım yürüyerek Ardeşen ‘in merkezine doğru yürümek ve etrafı tanımak. Giriş katında da kötü bir aydınlatma ve ses düzeni içinde Karadeniz türküleri bağıran bir adam vardı. Yemekler de direkt tencereden tabağa kepçeyle alınıyor. Hemen yürüyüşüme başladım. Sola doğru cadde boyunca 2,5 km yürüdüm. Merkeze geldim. Etrafa şöyle bir bakındıktan sonra açık olan iki lokantadan birine oturdum. Güzel bir dana haşlama ve salata sipariş ettim. Sonra yine yürüyerek otelime geri döndüm.

Bu arada Art Riders Grubumuz ertesi sabah erkenden otelden “kaçmayı” ve kahvaltıyı bir başka mekanda yapmayı mütalaa etti ve herkes bunda hemfikir! Sabah 07:00 de teker döner ! Özensiz tefriş edilmiş odamda uykuya daldım.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder