30 Mayıs 2014 Cuma

24.05.2014:-MOTOSİKLETLE İPEK YOLU ‘na / By MOTORCYCLE to the SILK ROAD

MOTOSİKLETLE İPEK YOLU ‘na  /  By MOTORCYCLE to the SILK ROAD
9. Gün  /  Day 9  : 24.05.2014
Türkmenbaşı (Türkmenistan) >>>>Aşgabat (Türkmenistan)

Toplam km  : 600 km

Bu günün erken sabahında yaklaşık 03:30 gibi Türkmenistan ‘a giriş işlemleri, aramalar ve taramalar bitmiş ve yorgun argın kendimi Türkmenbaşı Oteli ‘ne atmıştım. Sabahın 04:00 ‘ünde 7. Kattaki odamda uyudum. Saati sabah 08:00 ‘e kurmama rağmen erken uyanıyorum. Toparlandım ve kahvaltıya indim. Otelde aynı zamanda Globetrotters grubu motorcular da kalıyor. Motorumu park ederken motorlarını görerek sevindim, zira feribot süresince tanıştığımız Patima ve We de bu kafilenin üyeleri.

Kahvaltı giriş katta, restoranda. Garson kız kahvaltı seçeneklerini gösterdi. Aslında hiç biri hoşuma gitmemiş, içlerinden birini öylesine seçmiştim. Gerçi kahvaltı otel ücreti olan 35.-USD ‘ın içinde kapsanmış vaziyette. Derken etlice topluca, biraz da kalıplı bir kadın çok çok kibar muhabbet ederek masam yaklaştı. Çok güzel, neredeyse aksansız türkçe konuşuyordu. Biraz hoşbeş ettikten sonra bana özel bir kahvaltı hazırlatacağını söyledi.
Yanına vişne reçeli dökülmüş yoğurt ve domatesi, salatalığı bol peynirli zeytinli bir kahvaltı geldi. Çok memnun oldum ve mükemmel bir kahvaltıyla güne başladım.

Derken motorcular da kahvaltıya dökülmeye başladılar. Selamlaştık ve öylesine bir tanışmış olduk. Daha sonra ben odama çıktım. Motor çantalarını hazırlayarak aşağıya indim. Otel bildiğimiz lüks şehir otelleri tarzında. Geniş bir ön görünümü var. Sahilden Türkmenbaşı ‘na uzanan ana caddeden içerde kalmasına rağmen derin bir parselde olduğundan manzarası tamamen Hazar Denizi. Fakat Dubai sahili havasında, in yok cin yok. Sahilde yüzmek için iskele filan kurulmuş, paralar akıtılmış fakat ruh yok. Turizme yönelik tesisler yapmışlar ancak dünyanın bugüne dek gördüğüm en zor vizesini Türkmenistan ‘dan aldım ve yaklaşık 3-3,5 saatte ülkeye girişte, gümrükte anamdan emdiğim süt burnumdan geldi. Bu şartlarda nasıl turist çekecekler bilemem.

Motorumu hazırladım. Globetrotters ‘ın bazı üyeleri de hazırlıklarını yapmaktaydılar.
Benim planımda olduğu gibi onlar da bu gece Aşgabat ‘da kalacaklar. İçlerinden birine hangi otelde kalacaklarını sordum, bana ismini ve koordinatlarını bir küçük pusulaya yazıp verdi. Memnun oldum.

Benim hazırlığım bitti ve ben yola koyuldum. Sıcak bir gün, neyse ki bizim oralar gibi yapışkan değil. Uzun bir yol. Bakalım nasıl bir gün olacak? Otelden birkaç yüz metre sonra U dönüşü yaparak motoru Balkanabat üzerinden Aşgabat ‘a çevirdim. Türkmenbaşı çıkışında yol yapım çalışmaları vardı. Hem tozlu hem de engebeli bir yol. Yaklaşık 8-10 km bu şekilde sürdüm. Bir yandan da sabah erken olmasına rağmen sıcak başlamıştı. Önümdeki yerleşim merkezleri sırasıyla Balkanabat, Bereket, Serdar, Baharlı, Göktepe, Abadan. Sonunda ise Aşgabat. Türkmenbaşı Balkanbat arası yol güzel, hatta kısmen otoyol şeklinde düzenlenmiş. Zemin iyi. Toplam 145 km geliyor. Ancak yolun sıkça kesilmiş olan bazı bölümlerinde yolun altından drenaj çalışmaları yapımı sürüyor. Yol boyunca ortaklama her 5-10 km ‘de bir yoldan ayrılıp çok kötü yapılmış by-pass yolu kullanmak söz konusu. En az 40 adet böyle detour hızımı düşürmeyi sağladı. Yolun sağı ve solu ölü çöl toprağı. Çöl kumu ve kuru çalılıklar ana görüntüyü oluşturuyor. Yolun bir bölümünde rüzgara açık kısımlar var. Esen rüzgar yolun üzerinde kumların birikmesini sağlıyor. Genellikle gidiş yönüne göre yolun solunda birikmeler oluşmuş. Yol üzerinde ve etrafında zaman zaman küçük deve aileleri görüyorum. Dünyayı umursamaz görüntüleriyle etrafa bakınıyorlar. Yol üzerinden ağır ağır geçiş yapıyorlar kimi zaman.
Büyük Balkan Dağları arka planda
Balkanabat Aşgabat yönüne doğru giderken yolun solunda yaklaşık 1880 metre yüksekliğindeki Büyük Balkan Dağı ‘ndan almış adını. Hiçbir yeşillik yok, her taraf çorak.
Bu insanlar ne iş yaparlar acaba diye sormaktan geri alamıyorum kendimi. Gelirken bir tane çimento fabrikası görmüştüm. Dağdan çıkardıkları taşı işleyip çimento yapıyorlar.
Burada düzgün bir benzinci buldum ve benzin almak üzere yanaştım.
Türkmenistan ‘ın benzin istasyonları genel olarak düzenli ve temiz. Benzini pompa başında duran personelden alıyorsunuz, ödemeyi kendisine yapıyorsunuz. Türkmenistan ‘da kredi kartıyla ödeme yapmayı unutun. Öyle bir imkân buralarda yok henüz.
Balkanabat 'daki benzinciden Balkanabat 'ın dış mahallesi
 Yola devam ediyorum. Yaklaşık 80 km kâh düzgün kâh bozukça bir yolda devam ederek
Solumda bu defa Küçük Balkan dağını bıraktım. Bu ise 780 metre yüksekliğindeymiş.
Hava sıcaklığı 42 derece C ‘larda. Neyse ki kuru bir hava. Kaskın ve motor kıyafetlerinin içinde adeta konserve gibi oluyorum. Hele bir de hızımı düşürmek zorunda kalınca iyice feci hale dönüşüyor. Az ilerde sağda 8-10 km derinliklerde bir köy var. Adı Danesta.Yol sapağındaki levhadan anlıyorum. Yola devam ettikçe keçi sürüleri, koyun sürüleri görünüyor. Enteresan bir yerde keçiler o sıcakta mola vermişler.
Mola vermişler bu sıcakta
Fotoğraf çekmek ve su içmek için durdum. Derken bir araba beni görünce yanıma geldi ve durdu. 38 yaşlarında biri indi. Motoru sevmiş resim çekecekmiş. Adı İlyas. Danesta Köyü ‘ndenmiş. Yol yapım işleri yapan bir Türk Firmasının (NET Yapı ?) yemek işlerini hallediyormuş. Şantiyeleri Bereket adlı yerleşim yerindeymiş. Candan, güler yüzlü bir oğlan. Bana hemen soğuk su teklif etti. Arabasından çıkardığı içi buzlu 5 litrelik bir PET şişe çıkardı ki, o sıcakta o su mükemmel gitti doğrusu. İlyas ‘ın arabasında, yanında taşıdığı plastik şeffaf bardaklardan
4 bardak kana kana içtim. Çocuğu varmış. Ona iletmek üzere birkaç tane lolipop verdim.
Birkaç avuç da yanımda taşıdığım fındıklardan. Kendisiyle birlikte çekildiğimiz fotoğrafı ona daha sonra göndereceğim. Bakalım sonuç ne olacak ?
Dost canlısı Danesta 'lı İlyas 'la
Yola devam ediyorum. İlk önce Bereket ‘i geçtim. Yol üzerinde yol yapım çalışmaları nedeniyle zaman zaman trafik akışı tek yoldan yapılıyor. Herhangi bir olumsuz etkisi yok. Zira trafik yoğunluğu pek fazla değil. Bir yerde durdum. Hem karnı acıkmıştı hem de susamıştım. Türkmenbaşı Oteli ‘ndeki kahvaltıdan yanıma aldığım iki poğaça tarzı açma gibi bir şey vardı. Onları yedim. Güzelce suyumu içtim. Bir de baktım ki, Türkmenbaşı ‘ndan bizim Land Rover ‘cı İngiliz karı-koca geliyorlar. Tam ben kalkarken onlar gelip yanımda durdular. Arabadan hiç inmeden birkaç dakika sohbet ettik. Bana küçük bir şişenin yarısı kadar soğuk su verdiler. Yola koyulduk. Bereket ‘i çıkınca yolun sağında kafe/lokanta tarzı bir yer gördüm. Kapısında birileri meyve filan satıyorlar ve lokantanın çalışanları dışarıda gölgede laflıyorlardı. Durdum ve lokantadan biten suyumun yerine soğuk su aldım. Bir de kefir. Soğuk soğuk çok iyi gitti. Küçük bir moladan sonra y ola koyuldum. Serdar ‘ı geride bıraktım. Bir benzinciden benzin aldım.

Bu arada lisan konusunda Türkçe mükemmel bir anlaşma ortamı sağlıyor. Arada bir kelimeler değişik olsa da anlaşamamak mümkün değil. Hele bir de Türkiye ‘ye gelip kaçak çalışmışlara rastlanılırsa o daha da iyi. Benzin aldığım bu benzinci Beşiktaş ‘ta oturmuş ve çalışmış. Oralardan muhabbet ettik. Baharlı ‘da bana yetişen Globetrotter grubundan 3 motorcu oldu. Avustralyalılar. Bunlar ana gruptan kopup öncü olmuşlar. Bunlara takıldım.
Aşgabat ‘a kadar son 100 km gayet güzel bir sürüş yaptık. Onları izleyerek onların oteline kadar geldik. Bana sabah koordinatlarını verdikleri Hotel Nusay bu. Otel Başkanlık sarayının diyagonal karşısı ve 5 yıldızlı bir otel. Receptiona uğradım. En düşük fiyat 135.-USD. Ben daha hesaplı bir otel arıyorum. Yakında bir başka otel önerdiler. Oraya gittim; yer yok. Oradan başka bir otel önermelerini istedim. Şehrin üst kısmında otellerin bol bulunduğu bir semt var. Archibel dedikleri bölge. Yaklaşık 5 km sürdükten sonra oraya geldim. Geniş ve de gepgeniş bir bulvar. Bir de yan yolu var. Bu yan yolda çeşitli oteller var. İkinci denemede yan yola girebilmeyi başardım. Yaklaşık 6 km ‘lik bir U dönüş turuna mal oldu o sıcakta. Ama neyse ki otelleri bulmuştum.
Kaldığım otel
Otelin bulunduğu bulvar ve tam karşıdaki Üniversite Binası

Sovyet zamanından kalan özgün bir mimarisi olan bir otel. Adı Gara Altyn. 65.-USD fiyat verdi. Bu otelde kahvaltı yok. Motosikleti koyabilecek çok güzel otopark imkânı var.
Tam motorumu park ederken Otelin altında bulunan restorandan beni görüp iki delikanlı yanıma geldi. Çok sevecen, candan iki çocuk. Uzun boylu, 30-32 yaşlarında olan Arslan, diğeri ise yine o yaşlarda adı Azad. Bir süre motorun başında konuştuk. Çok güzel Türkçe konuşuyorlar. Türkiye ‘de Güneyde otellerde iş bakıyorlarmış. Rusça ve Türkçe bilen otel çalışanı olmak istiyorlar.

Giriş katında bir odaya yerleştim. Büyük, ferah, aydınlık ve geniş bir oda. Otelde genellikle Rusça konuşuyorlar. Bunlar Türkmen değil de Rus kökenli gibi. Odaya yerleşir yerleşmez duşumu yaptım. Klimalı odada biraz normal yaşam şartlarına geldim. Saat akşamın yedi buçuğu olmuştu. Midem zil çalıyordu. Hemen otelin altında bahçede yerleşik, otelle bütünleşik restorana indim. Arslan ve Azad lokantada ocak başı tarafında çalışıyorlar. Arslan et pişiriyor. Ne tavsiye edeceğini sordum. Bir şiş karaciğer, bir de koyun etinden çöp şiş yapalım dediler. Lokantanın bahçesi esen yelden ötürü nefis. Bahçe ortamında insanlar, çoluk çocuk yemek yiyorlar. Bir yandan da canlı müzik yapan iki kişi var. Bana bir masa ayarlayıverdiler. Oturdum. Bir de soğuk bira günün yorgunluğuna cevap oldu. Yemekler de güzeldi. Etler özellikle karaciğer iyi pişirilmişti. Bu arada Büyükelçi olan dostumla görüşme yapıp onu ziyarete gitmek istiyorum. Telefonlara cevap veremiyormuş. Resmi bir kabuldeymiş. Neyse sonunda başardım. Tam yemeğin sonuna gelmiştim ki
9 gibi Büyükelçi dostum aradı ve 21:30 ‘da rezidansa davet etti. Kalktım ve gittim. Hemen yürüyüş mesafesinde otelime yaklaşık 400 metre mesafede aynı yan yol üzerindeymiş.
Hoş bir sohbet ve dostluk tazelemesi iyi geldi. Özellikle yalnız seyahatlerde bu tür muhabbetler insana güç ve cesaret aktarıyor.
Türk Büyükelçiliği Rezidansından Aşgabat
23:15 gibi iki viskiyi iyi bir muhabbet içinde devirmiş olarak otele doğru yürüdüm. Aynı yatakta iki gece üst üste yatacağımın getirdiği mutlulukla odama girdim. Ve uyku.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder