31 Mayıs 2014 Cumartesi

25.05.2014:-MOTOSİKLETLE İPEK YOLU ‘na / By MOTORCYCLE to the SILK ROAD

MOTOSİKLETLE İPEK YOLU ‘na  /  By MOTORCYCLE to the SILK ROAD
10. Gün  /  Day 10  : 25.05.2014
Aşgabat (Türkmenistan) : Dinlenme Günü

Sabah 07:15 ‘e adeta kurulmuş saat gibiyim;uyandım. Otelde kahvaltı verilmiyor. Bu günümü, Aşgabat ‘ı ve yakın çevresinde bulunan bir iki cılız tarihi kalıntı/eser bulunduran yerleri gezerek geçireceğim. Aşgabat Türkmenistan ‘ın başkenti. Tamamen yeni inşa edilmiş bir şehir görüntüsünde. “Ak Şehir” anlamı etrafında bir beyaz şehir kurmuşlar.
Gazdan gelen para bol olduğu için Aşgabat ‘ın her tarafı temiz, bakımlı ve binaları tek elden çıkmışçasına aynı mimari özelliklere sahip. İmar kuralı gereği bütün binaların dış cepheleri beyaz mermer kaplanmak zorundaymış. Genellikle tüm binalarda 40 x 60 cm veya buna yakın ölçülerde mermer karolar diklemesine (dikdörtgenin kısa kenarı yatay) kullanılıyor. Benim için şaşırtıcı olan bir husus da yine beyaz mermerden yapılmış yuvarlak bazı sütun kaplamaları görmüş olmam. Bunlar masif mermer değil. Şehir hakikaten güneşte göz kamaştıracak şekilde beyaz mermer. (Not : Güneş gözlüksüz buralara gelmeyin !) Sadece çok eskiden gelen veya anıtsal değeri olan tek tük bazı binalarda eskinin havasını görmek mümkün.
Aşgabat ‘ın mimari yapısı ve genel görüntüsü bende “film seti” için yapılmış bir çalışma izlenimi bıraktı. Motosikletime bindim ve Aşgabat ‘ın merkezine indim. Tren İstasyonuna kadar gittim.

Tren İstasyonunun (burada Wokzal deniyor) önü üç yol ağzının oluşturduğu geniş bir meydanlık. İstasyonun tam karşısından gelen dik cadde Türkmenbaşı Caddesi. Buna dik olarak biri sağa (Türkmenbaşı yönü) biri sola (Anew, Mary yönü) giden caddeler ise pek işlek.
Tren istasyonunun 50 metre ötesinde bulunan otoparka motorumu bıraktım. Motorun hemen arkasında bulunan bir lokantaya girerek kahvaltı yapmaya karar verdim.
Bugünün kahvaltısı tavada yumurta, çörek adı verilen ekmek (bizdeki pideye çok yakın),
kefir ve kara çaydan ibaret.

Kahvaltıdan çıkınca hemen yanı başında bulunan büyükçe bir marketten su aldım ve motorun çantasına koydum. Bu sıcakta elbet ısınacak ama yapacak hiçbir şey yok. Su buralarda müthiş gerekli bir hayat kaynağı. Yürüyerek tren istasyonunun içinde ve peronunda dolaştım. Sabah saatleri olması nedeniyle istasyon kalabalık ve gürültülü.
Dışarı çıktım. Türkmenistanla ilgili önemli bir şey daha : Sokaklarda ve kamuya ait olan alanlarda kati surette sigara içmek yasak. Kimseyi dışarıda sigara içerken görmedim. Dolayısıyla izmarit kirliliği de olmuyor, hava kirliliği de. Bekleyen otobüslerin yanından geçiyordum ki bir şoför muhabbete geldi. Türkçe konuştuk. Hem konuşkan hem de biraz yırtık bir tip. İstanbul ‘da bir süre çalışmış;İkitelli taraflarını biliyor. Arkadaşını da yanına çekip fotoğraf çekmemi istedi.

Yürüyerek bir şehir gezisi yapıyorum. Hava sıcak ama çok da perişan eden bir durum yok. Buraların havası nemli değil. Geniş ve hareketli ve özellikle çocukların mutlu olabileceği parklardan yürüyerek ilerledim. Lenin Meydanı ‘na yürüyorum. Bundan iyi nostalji olmaz.
Her Rus şehrinde olduğu gibi eski Sovyet Cumhuriyeti olan Türkmenistan ‘ın da Aşgabat ‘ında  bir Lenin Heykeli hala var. Kaidesi de buraya özgün Türkmen kilim desenleriyle bezeli.

Daha sonra geniş caddelerden yürüyerek Aşgabat Ulusal Tiyatro Binasının önünden geçtim. Tiyatro ve sanat önemsenmiş. Olmadan yapamıyorlar anlaşılan. Bizim İstanbul ‘umuz ise kaç yıldır böyle bir Tiyatro ve Kültür Merkezi ‘nden yoksun? Kıskanmamak elde değil.


Az ileride bir geniş parselde oturtulmuş büyük bir Pazar binası var. Pazarın dışında kalan bir açık pasajda hazır giyimciler yer almış. 
Pazar binasına binanın üç kenarından da girmek mümkün. İçi tertemiz. Yerlerde çöp filan yok. Yaklaşık 4-5 bin metrekarelik bir alana oturtulmuş bir bina. Zemin kat komple pazarcı reyonlarıyla dolu. Ürünlere göre de gruplanmışlar. Pazarda yok yok. Fotoğraf çekmek yasakmış. Ama yasak olduğunu öğrenene kadar çektiklerim renkli ve dinamik görüntüler verdi.



Bir süre Pazar binasının içinde takılıyorum. Sonra hemen yakınında bulunan Magtymguly Meydanına/Parkına gittim. Bir düşünce adamı sanırım. Türkmenistan ‘ın geçmişinde önemli katkıları bulunduğu kesin.
Yürüyerek turumu motosikletin başına gelerek bitirdim. Bu arada Türkmenistan ‘ın mottosu
“Bitarap Türkmenistan” . Yani tarafsız bir ülke olduğunu her yerde her fırsatta vurguluyor.
Ne polisi ne askeri üzerinde silah taşımıyor. Üniformalarıyla gereken zaptı raptı sağlamakta becerikliler. Internet bağlantısı hiç denecek kadar yok veya var olanlar zayıf ve yavaş. Bilgisayarlarınıza, Ipad 'lerinize veya akıllı telefonlarınıza fazla güvenmeyin.

Hemen oradaki marketten ertesi günü yapacağım uzun çöl yolu için yolda yemek ve içmek için bir şeyler aldım. İki büyük şişe su (toplam üç suyum oldu), güzelce paketlenmiş 5 adet simit sanıyorum ertesi günü çok erken çıkmayı planladığım için hem kahvaltı, hem öğle yemeği gibi bana enerji sağlayacak.

Buradan istasyonun önünden geçerek Doğu yönünde gittim. Amacım Mary yolu üzerinde Aşgabat ‘a yakın bir kasaba var. Adı Anew. Orada bazı tarihi kalıntılar olduğu haritalarda gösterilmiş. Fakat hiçbir levha, işaret filan yok. Ara babam ara. Sonunda 2 tane höyük buldum. Ana yolun yaklaşık 1 km sağında ve etrafı tarla ve bahçe dolu. Hiçbir anlam ifaden bir şey yok. O sıcakta harcadığım zamana da yazık oldu anlaşılan. Ama iyi bir şey öğrendim bu inceleme gezisinde. Buradan bir otoban bağlantısı tam kaldığım otelin bulvarına çıkıyormuş. Yarın sabah Köneürgenç ‘e gitmek için şehirden çıkmanın en seri yolunu öğrenmiş oldum.

Otelime doğru dümdüz bu otoyol bağlantısında ilerliyorum. İyice bir çöl fırtınası yaşanıyor.
Rüzgar kumları estiriyor ve oradan oraya serpiyor. Neyse ki kaskım olduğundan rahatım, bir tehlike yaşamadan otelime geldim.
Biraz dinlenmek istiyorum. Bugün zaten adı üstünde dinlenme günü. Geç öğleden sonra
Güneşin etkisi bir nebze azaldığında bu defa Aşgabat ‘ın yaklaşık 15 km Batısında yer alan eski bir şehri –Köne Nisa- ziyaret etmek üzere çıktım. Motosikletle bu tür yerlere ulaşmak keşif yapmak hayli eğlenceli ve ilginç oluyor. Arabaların çok zorlanacağı bozuk zeminli yol ve toprak güzergâhlarda (yeter ki kum olmasın) rahatlıkla sürüş yapılabiliyor.
Aşgabat ‘ın Batı ‘sında Gökçe diye bir kasaba var. Buna bağlı Baglı adlı köyün içinden yukarıya doğru güzel bir asfalt dökülmüş yoldan çıkılıyor. Yaklaşık 2 km sonra tarihi kültürel kalıntının girişinde buluyorsunuz kendinizi. Topraktan, kerpiçten yapılmış bir kale.
M.Ö. 300 yıllarına dayanan eski İran Krallıklarına ait olduğu söylenen kale kalıntısı. Buranın adı Nusay ‘dan geliyor. Aslında savunma amaçlı filan değil belki de. Korunma amaçlı bir yaşam alanı yapmışlar beyler zamanında. Fotoğraflar çektim. Etrafı seyrettim. Sonra aynı yoldan tekrar otelime döndüğümde saat 19:00 civarıydı sanırım. 




Akşam 20:00 gibi yine otelimin altında dışarıda bahçede oturma imkanı bulunan lokantada yiyorum. Yine Arslan ‘la ne yiyeceğimize birlikte karar verdik. Ateşte ızgarayı yapan o olduğu için onun tavsiyesine uyuyorum. Tavuk kanatları ve bir de ateşte mantar ızgara.
Bu akşamın menüsüne bira koymadım sadece soğuk bir meşrubatla akşamı kapattım.
Yarın sabah 05:00 ‘de uzun bir çöl geçişi yapacağım. Erken uyumalıyım ve dinç olmalıyım.




















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder