6. Gün / Day 6 : 21 Mayıs 2014 -Çarşamba/Wednesday
Tiflis (Gürcistan)>>>>Gabele (Azerbaycan)
Toplam km : 395 km
Gece yağan az yağmurun
sabaha etkisi oldukça azalmıştı. Yollarda kalan yağmurun yer yer göllenmiş
kalıntıları vardı. Sabah 07:30 gibi uyandım. Bir gün öncesinden otelin sahibi
tarafının önerisi doğrultusunda motosikletimi saklamak üzere bıraktığım
yaklaşık 60 metre ötedeki evin sahibiyle 08:00 de motosikleti alacağımı
bildirmiştik. Üstümü başımı güzelce motor seyahatine uygun giyindim ve
merdivenlerden aşağı 2 parti halinde motorun üç çantasını otelin giriş
kapısının iç kısmına kadar indirdim.
Motorumu almaya
gittiğimde adamcağız kapının zincirli asma kilidini açmış beniz bekliyordu.
Onun da çekmesiyle motoru geri geri daracık bahçe girişinden dışarı çıkardım.
2 günlük park ücreti
olarak anlaştığımız üzere 10.-Lari ‘yi adama ödedim ve motoru Hotel Babilina
‘nın önündeki dar sokağın uygun bir yerine park ettim. İç çantaları motorun
üzerinde bulunan sert alüminyum çantaların içine güzelce yerleştirdim. Bu artık
rutin yapılan bir iş şeklini almıştı. Önemli olan tüm eşyamı ve malzememi eşit
ve dengeli miktarda iç çantalara dağıtmaktı.
Sonra yukarı çıktım ve
08:30 olmasına rağmen (otelin kahvaltı saati 09:00 ‘da açılıyor)
Kahvaltıdan ve
temizlikten sorumlu hanım hazırlamakta olduğu kahvaltı masalarından birinde
bana yer gösterdi. Sert ve gözenekli keçi peyniri, domates, salatalık, evsemiş
bir bisküvinin yarısı, bir katı haşlanmış yumurtayla kahvaltımı yaptım. Poşet
çay da bunların yanında pek fena olmadı. Daha sonra odama çekildim ve son
hazırlıktan sonra tüm eşyalarımı (kask, ceket, reflektörlü yelek ve tank üstü
çanta) alarak aşağıya, motoruma yöneldim.
Ve hareket. Tiflis ‘in
ana caddesinden aşağıya doğru süzülerek güneye doğru sürdüm.
Bir benzinciden benzin
aldım. Üzerimde kalan son 42 Lari ‘yi benzine verdim ve artık Lari kalmamıştı.
Çıkışmayan paranın üstünü de kıza 2.-USD vererek tamamladım.
Hava az parçalı
bulutluydu ve güneş gülümsüyordu. Trafik levhaları yetersiz. Güneye doğru
ilerlerken yolda bir noktadan, göbekten ikinci sağa dönerek devam ettim. Şehir
bitti ve tamamen çorak otlarla kaplı arazide tenhalaşan trafik içinde
Azerbaycan yönüne devam ettim. Taşıt sayısı azaldı endişelendim. Fakat karşıdan
gelen tek tük AZ plakalı araçlardan hissettiğim kadarıyla doğru yoldaydım.
Zaman zaman yol çalışması içinden geçerek ilerledim. Yol çalışması sırasında
işaretçi olarak bayrak sallayan bir adam çok güzel Türkçe konuşuyordu. Güneye
doğru devam. Tiflis ‘le Azerbaycan Şıklı sınırı çok yakın. Yaklaşık 60-70 km
gibi. Hemen ulaşmış oldum. Hiç beklemeden rahatlıkla Gürcistan ‘dan çıkışımı
hallettim ancak sonra yaklaşık 40-45 dakika süren Azerbaycan giriş işlemi
başladı.
İyi ki vizemi İstanbul
‘dan almışım. Zira Gürcistan ‘la sınır olan Azerbaycan giriş kapılarından
kapıda vize alınamıyor. Yapılan işlemler 5 ayrı bankoda. İlkönce birisi kabul
buyuruyor ve yönlendiriyor. Arkasından taşıt aracının kaydı ve pasaport
bilgileri kaydı yapılıyor. Motosikletin Ruhsatı, Pasaport ve şirket adına
kayıtlı olduğundan imza sirkülerini bile görmek istiyorlar. Bunların yazan
adamın hızı yaklaşık 25 dakika onun başında beklememi gerektirdi. Barkod içeren
küçük bir pusula veriyor. Onunla, karşı bir bankodan bu defa aracın trafik
sigortası yapılıyor. 10.- veya 12.- Manat karşılığında benden 15.-USD aldılar.
Bu işlemden sonra bir diğer bankoda (pasaport memuru) pasaporta giriş mühürü
alınıyor. Evet. Sonunda işlemler tamamlandı. Neyse ki hava sıcaklığı 25 derece
civarında.
Fazla terlemeden işlemler
bitti. Bu arada hem oradaki askerler, memurlar ve benzeri diğer görevliler gelip
gidip dostluk kurmaya çalışıyor ve sorular soruyorlar. Hitap şekli genellikle
‘Abe bu nece puldur ?’, ‘Aber nere gidirsen ?’ … gibi. İşlemler bitti
rahatladım ve hareket ettim. Rotamı Akstafa, Tovuz, Şemkir, Gence, Yevlak, Oğuz
ve Gebele olarak planlamıştım.
Şemkir ‘e 2 km geçip de yol makasına gelinceye
kadar rahat bir seyahat yaptım. Tabii atlanmaması gereken en önemli husus
trafik hız kontrolleri. Bir çok köy ve kasaba geçişinde ve hatta anlamsız
bulduğum birçok noktada levhalarla, hız sınırı 50 veya 60 km belirtilmiş.
Buralarda radar kontrolüne rastlamak olası. Dikkatli ve uyanık olmak gerekiyor.
Neyse pür dikkat Şemkir ‘e geldim ve geçtim. Şehrin girişinde bulunan göbek çok
şatafatlı. Sağa, şehre doğru bakınca özenle yapılmış olan düzenlemeleri görmek
mümkün. Bir çok yerde, ama gerçekten çok yoğun olarak Haydar Aliyev ‘in
vecizeleri ve fotoğrafları yer alıyor. Atatürk ‘müze öykünmüşler ama dozajı
fazlasıyla kaçırmışlar.
Trafik polisiyle rüşvet
pazarlığı:
Şemkir ‘i geçip 2 -3 km
ilerleyince tatlı bir rampaya tuzak kurmuş polisler tarafından durduruldum. Tam
da burada bulunan yol sapağında bir de büyükçe bir kontrol binası var.
Düz şeritte önümde giden
yavaş bir eski otomobili solladım diye polis tarafından çevrildim.
Adam ruhsatımı ve
ehliyetimi istedi. Aynı bizim ülkemizdeki gibi. Sonra beni binaya davet etti.
Motoru yolun hemen kenarına bırakıp içeri gittim. Beni bir odaya aldı. Kusurlu
olduğumu bu işin cezası olduğunu, beni izleyen polis otosonun kamerasıyla
alınan kayıtların taaa bakanlığa kadar gittiğini filan anlattı. Sonra da bu
işin cezasının 200.-Manat olduğunu ancak bana iyilik yaparak sadece kask
takmamışım gibi ceza yazacağını bunun da 40.-Manat olduğunu söyledi. Yapma,
etme filan muhabbetinden sonra WC ‘ye gitmek istediğimi söyledim. Bana binanın
dışında bulunan yeri gösterdi ve bu arada bir de çay ısmarladı. Arada bir gelip
benimle muhabbet etti. Ben bu arada cebimde hazırladığım 15.-Manat ‘ı (yaklaşık
20.-USD) masaya koydum ve artık beni salmasını söyledim. Bana küçük bir şeyler
daha ilave etmemi söyledi. Cüzdanımdan 4
manat daha çıkarıp koydum. Sonra evrakımı bana vererek gitmeme onay
vermiş oldu. Yaklaşık 25.-USD çarpılmış oldum.
Gence ‘ye vardım. Gence
büyük bir Azerbaycan şehri. Öncelerden gelişmiş olduğuna dair duyumlarım olmuştu.
Bir çok yol kenarı şık yapılar, yol boyunca ihtişamlı yüksek bahçe duvarları
filan var. Çoğunluk pembe, kiremit rengi tuğla ve kaplama malzemesi
kullanılmış.
Şehrin orijinal rengi
olduğunu sanmıyorum ama şehri restore etmeyi bu şekilde tutturmuş gidiyorlar
gibi bir hava var. Merkez caddelerinden geçtim. Hiç yol levhası bulunmuyor.
Şehirden çıkış yapmak
insanların hislerine veya tecrübelerine bırakılmış durumda. Yön hislerimle
ilerlerken bir Mütsubishi Kamyonete ışıklarda durduğum sırada yolumu sordum.
Çocuk çok sevimli ve
motosiklet hayranı biri çıktı. ‘Beni takip et’ dedi. Az ilerde durdurttu ve
motosiklet konusunda benimle sohbete girişti. Yol kenarında ben motordan
inmeden o yanımda 5-6 dakika muhabbet ettik. Türkiye ‘ye olan özlemini ve
babasıyla birlikte yakın zamanda yapacakları Türkiye seyahatinden filan
bahsetti. Neşeli, enerjik, dost görünümlü ve içten bir oğlandı. Beni öğle
yemeğine davet etti ancak yolumun uzun olduğunu söyleyerek yemek teklifini
kibarca karşıladım. Yola koyuldum. Yevlak ‘a doğru ilerliyorum.
Yevlak ‘tan sola sapmamı
söylemişlerdi. Öğle saatleri olduğundan karnım acıktı. Yol kenarında gözüme
lokanta kestirmeye çalışıyorum bu arada. Yevlak ‘ın dış mahallerinden çıkıp da
bir demiryolu hemzemin geçişiyle birlikte bir yola saptım. Az ilerde solda,
ancak yol kotundan aşağıda bir restoran vardı. Banketin kenarından sola doğru
süzüldüm.
Restoran boştu. Genç
yaşlarda bir çocuk karşıladı. Hayranlıkla motoru inceledi. Kibar ve saygılı bir
oğlandı. Oranın garsonuymuş. Rüşvet olayından sonra cebimde kalan 20.- Manat ‘ı
göstererek paramın bu olduğunu ve hesabın bunu aşmaması gerektiğini söyledim.
Kendinden yaşça büyük lokantada çalışan veya daha yetkili bir ağabey geldi.
Kulakları kepçe, çenesi
sivrice, beyaz tenli biraza da şaşkınca bakışlı biriydi. Ama sohbet canlısı ve
sevimli biri çıktı. Beni oturttukları muşamba kaplı masanın hemen az ilerisinde
(Azeri dilinde “gabakda”)
havada asılı çelik karkasın içinde bir TV vardı. Bir yandan onu seyrettik bir
yandan yemekleri sipariş ettik. Güzel bir tavuklu pirinçli çorba. Çoktu hepsini
yemedim, ama lezzetliydi. Sonrasında bizim Adana kebap benzeri “kebab”
dedikleri yemekten. Güzelce doyduktan sonra 8.-Manat tutan hesabı ödedeim,
motorun yağ seviyesini kontrol ederek yola hazırlandım. Yaklaşık 4-5 km sonra
yol çatağında bulunan benzinciden (Azerpetrol) sola dönüş ve bir miktar
ilerledikten sonra da sağa doğru Oğuz Rayonu ‘na gidiş.
Benzincide benzin alırken
sıcak kanlı ve sohbete meraklı Azeriler etrafımı sardı. İstasyon amiri gibi
olan beyaz gömlekli çocuk ve içerden çıkan birkaç adam benimle muhabbet ettiler. Bu
arada kalan paramın 12.-manat olduğunu söyledim. Neyse benzin tutarı 10.30 ‘da
kaldı.
Bu arada burada çalışan
ve güleç yüzlü kısa boylu, bolca altın dişli (Azeri erkekleri gösteriş amaçlı
altın kaplama diş yaptırıyorlar) sohbete girdi. Adamcağız mekaniker olduğunu
söyledi. Gebele ‘deki işe onu da yerleştirmemin faydalı olacağını söyledi. Bu
arada Almanca konuştuğunu belirterek ben de yeşil ışık çakınca benimle Almanca
konuşmaya başladı. Eğlenceli bir adamdı.
Benzin işlemi bitince
yola devam ettim. Hakikaten 6 km sonra sağa doğru bir yol ayırımı oldu. Bu yol
tenhalaştı ve yolun sathı bozuldu. Yaklaşık 8-10 km bozuk bir yolda motor
sürdüm. Bir iki köy geçtim. Geniş bir ovaya açılan köye geldiğimde gideceğim
bölgelerde havanın renginin değiştiğini ve hatta yağmur olduğunu gördüm. Zira
Gebele dağların yamacında ve yüksekçe bir konumda olduğundan dağlara yaslanan
bulutlardan nasibini almaktaydı. Köyün çıkışında yol kenarındaki kahvenin
önünde durdum. İnsanlar tavla, domino gibi oyunlar oynuyorlardı. Selamlaşmadan
sonra yağmurdan konuştuk. Üstüme yağmurluklarımı giyerken sohbete devam
ettiler. Yaklaşık 10-15 dakika sonra yola koyuldum. Yaklaşık 18-19 km sonra bir
yerleşim yerine geldim oradan da sağa saparak 20 km ötedeki Gebele ‘ye devam
ettim. Yolun sol tarafı yemyeşil ormanların kapladığı dağların etekleri ve sağ
tarafım ise biteviye yeşil bahçeler, ağaçlar ve ekili arazilerden oluşuyordu.
Yağmur bir ara azalır gibi oldu. Hatta bulutların arasından güneş yüzünü
gösterir gibi oldu. Gebele ‘ye vardım. İlk önce Gilan ‘ın fabrikasına uğradım.
Burada yaptığımız patates cipsi ve parmak patates hatlarını görmek ve Fabrika
Md. Süleyman Bey ‘le görüşmek istediğimi kapıdakilere belirttim. Süleyman Bey
Gence ‘deymiş. Ve yarın fabrikada olacağını söylediler. Buradan otelime çıktım.
Qafkaz Otelleri – City Otel ‘de bana yer ayırtmışlardı. Oraya yerleştim. Yağmur
yağıyordu ve motoru otelin resepsiyonunun tarafına çıkmanın altına
yerleştirdim. Gayet güzel güvenlik içinde ve yağmurdan korunmuş olarak burada
kalabilirdi.
Duş alıp üst baş
değiştirdim. Şehre yürüyüşe çıktım. Yukarı doğru bir yürüyüş. Önceden
bildiğim yerler.
Saat 08:30 gibi. Para
bozdurma imkanı bu saate yok. Bankalar kapanmış durumda. Cebimde bozuk para
halinde 1,5 Manat var. Merkezde bir çayhane var. Çayhane ‘nin bahçesinde hemen
girişte bir masaya oturdum. Çay istedim. Çay demlikte geliyor. Bir de bardak
yanı sıra. Demlikte en az 4-5 bardak çay oluyor. 3 bardak çay içtim.
Bu arada çayhanenin bahçe
kapısında duran kırmız bidonları almaya gelen göbekli ve sevimli yüzlü adamla
uzaktan konuştum. Bidonlarda dağdan aldıkları su olduğunu ve çayı bu suyla
yaptıklarında tadın çok güzel olduğunu söyledi. Buranın sahibi olduğu
anlaşılıyordu. Çıkarken bu adamcağıza borcumu sordum. 50.-Kopik olduğunu
söyledi.
Verirken cebimdeki parayı fark etti ve "pulsuz kalmişem eger" diyerek adam para almak istemedi. İkram olarak kabul etmemi
belirtti. Hatta param yoksa bana para verebileceğini sonra kendisine iade
edebileceğimi filan söyledi. Çok içten ve arkadaş canlısı bir tutumu vardı.
Neyse teşekkür ederek
oradan ayrıldım. Ama şaşırmıştım. Azeriler genellikle çok ticari ve uyanık
bilinmekteler ama böyle bir adamcağız beni ilk kez görmesine rağmen ban borç
para verebileceğini söylemekteydi.
Otele döndüm, otelin
restoranına geçtim. Bu otelde genellikle Gilan ‘ın fabrikalarında montaja gelen
işçiler, formenler, mühendisler kalıyor. Bizim arkadaşlarımız da montaja
geldiklerinde burada kalıyorlar. Yemek fena değil. Bir de Hırdalan marka bira
içerek yemeği bitirip odama çıktım.
Mimari anlamda bir ayıp
olan odamın tuvaletindeki yerleşim çok enteresandı. Daha önceki gelişimde kaldığım bir
odada da benzer bir abukluk vardı. Yine tekrarlayınca bu defa fotoğraflayıp
belgelemek yerinde olur diye düşündüm. Mimarlara ve banyo işleri yapan
insanlara atfolunur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder