24 Ağustos 2015 Pazartesi

Motosikletle KARADENİZ Kıyısı :- İstanbul....Artvin

9.Gün/Day 9 :09.08.2015  Pazar/Sunday
MOTOSİKLETLE KARADENİZ Gezisi / By MOTORCYCLE to the BLACK SEA

Kastamonu>>>Beykoz (İstanbul) (520km)


Motosikletle Karadeniz gezimiz 08 Ağustos 2015 tarihinde Kastamonu ‘da kaldığımız Sinan Bey Konağında yediğimiz akşam yemeğiyle resmen son buldu. Bundan sonra herkes evine, yurduna doğru motor sürdü. Mersin grubu Güney ‘in sıcağına doğru, İzmir grubu Batı ‘ya doğru motor sürdü.

Kala kala ben, Efe ve Uğur Hocamız sona kaldık. Bizim niyetimiz hep birlikte İstanbul ‘a doğru sürüş yapmak. Dün akşamdan, 'pek acele etmeden 11:00 civarı yola koyuluruz' diye mutabık kalmıştık. Bizimkiler zaten evde değiller, bekleyen kimse yok. Ayrıca Kastamonu ‘yu da şöyle kısaca görüp tanımak istemiştim.
Kastamonu 'da kaldığımız otel:- Sinan Bey Konağı
Bu gayeyle, sabah uyanıp kahvaltı bile yapmadan sabah serinliğinde Kastamonu ‘yu gezemeye çıktım. Bir gece önce motosikletlerle dolu olan Otelimizin önünde sadece 2-3 motosiklet kalmıştı. Diğer arkadaşların yollara koyulduğunu düşününce turumuzun böylece geçip bittiğini hüzünle andım.

Yürüyerek Merkez ‘e doğru gittim. Kaldığımız yerden Merkez denilen yer yaklaşık 600 metre içinde. Şehrin içinden akmakta olan Karaçomak Deresi boyunca yürüyorum. 
Kastamonu 'da Karaçomak Deresi
İsfendiyar Camii
Solda Kastamonu Arkeoloji müzesini gördüm. Cumhuriyetimizin kurulduğu ilk yıllardan kalma bir bina. Güzel bir bahçe içinde temiz ve düzenli bir yer. Henüz açılmamış,
dönüşte ziyaret etmeyi planlıyorum. Valiliğin, Hükümet Konağı ‘nın bulunduğu Meydana doğru yürüdüm. İlgimi çeken bazı binaların fotoğraflarını çektim. Kastamonu ‘ya has ahşap karkaslı, kerpiç, beyaz boyalı evler var. Birçoğu eskimiş ve harap durumda. Bazıları tek tük restore edilmiş halde. Bunlar en fazla 3 katlı genişçe binalar. Pencereleri dar ve yukarıya doğru dikdörtgen. Pencerelerinde, iç kısımlarında beyaz işlemeli perdeleri var.




Wikipedia ‘dan alıntı :
Kastamonu evlerinin geleneksel mimari özelliği her katının günlük yaşama dahil olması ile bilinir. Kastamonu evleri genellikle üç katlı konak şeklindedir. Birinci kat genelde daha çok kullanılır. İkinci kat, aile bireylerinin hepsinin ortak bulunduğu anlarda kullanılır. Üçüncü kat ise yatak oda ve banyoların bulunduğu özel alanlardır.
Kastamonu’da yer alan konaklarda komşuya duyulan saygı ve hoşgörü oldukça kendini gösterir. Çünkü etraftaki evlerin gölgesini ve güneşini işgal etmemek için herkes elinden geleni yapar ve kendine düşen alanı en iyi değerlendirir. Kastamonu evlerinin en tipik özelliği İnebolu evlerinde kendini gösterir. İlçede 350 civarında tescilli konak vardır. İnebolu;  dar sokakları ve tarihini günümüze kadar taşımasıyla dikkat çeker.”


Kastamonu, Saray Camii
Saray Camii ‘ni gezdikten sonra Saat Kulesi ‘ne doğru tırmandım. Saat Kulesi bir tepede; Kastamonu üzerine bakan güzel bir konumda. Buradan hem şehir hem de Kastamonu Kalesi gayet güzel görünüyor. Burada biraz oyalandım. Pazar sabahı olması nedeniyle şehir uyanmış değil. Sokaklar ve mekanlar henüz tenha ve sessiz. Saat Kulesi ‘nin hemen etrafında kafe ve lokanta var. Temiz ve itinalı yerler. Henüz boş. Saat 08:00 civarında çoğunluk uyuyor anlaşılan.



Saat Kulesi ‘nden aşağıya indim ve Meydanı geçerek Yılanlı Camii ‘ni ve bununla entegre olan Yılanlı Külliye ‘sini gezdim. Avlusu küçük ama dinlendirici. Buradan çıkar çıkmaz Nasrullah Camii ‘ni dıştan gördüm.
Yılanlı Camii avlusu
Yılanlı Külliye 'nin giriş kapısı
Nasrullah Camii Şadırvanı
Restorasyon aşamasında olduğundan iç kısımlar ziyarete ve ibadete kapalıydı. Hemen önünde bulunan Şadırvanı da ilginç bir mimariye sahipti. Yan sokaklarda ufak tefek hediyelik satan dükkânlar var. Kastamonu ‘nun helvası meşhur. Pişmaniyeye benzer bir de çekme helvası var.

Yine yürüyerek kaldığımız Sinan Bey Konağı ‘na doğru yürüdüm. Henüz açılmış olan Müzeyi ziyaret ettim. Giriş katında Atatürk ‘ün şapka devrimi için geldiği döneme ilişkin güzel bir bölüm vardı. Çalışma masası, yemek takımları, bazı kıyafetleri ve birkaç da fotoğraftan oluşan bu bölümü gezdim. Sonra Kastamonu ve civarından çıkarılan bazı arkeolojik eserleri gezdim. Müze çok büyük değil. Ama özenle hazırlanmış.

Kastamonu, Arkeoloji Müzesi


Atamızın Kastamonu 'da kullandığı çalışma masası
Buradan çıkıp Sinan Bey Konağına geldim. Kahvaltıya oturdum. Küçük bahçede kahvaltımı yaptım. Daha sonra odama geçip motosiklet öncesi hazırlıklarımı yaptım.
Tekrar yukarı çıktığımda Efe ve Uğur Hoca birlikte oturuyorlardı, onlara katıldım.
Güzel bir sohbet eşliğinde çayımızı içtik.

Saat 11:00 civarı motorlarımıza binerek yola koyulduk. Karabük üzerinden Gerede ve otoyolu takiben İstanbul ‘a süreceğiz. Hava güneşli, buna karşın fazla sıcak değil. Durmaksızın Karabük ‘e kadar geldik. Burada bir benzincide durduk benzin aldık. Uğur ve Efe motorlarına su tuttular. Ben bu tür işlemleri evime bıraktım.
İstanbul 'a varış öncesi birlikte dinleniyoruz:-Efe, Uğur Ertekin ve ben.
Yola devam ettik. Yol kalitesi filan iyi. Gerede ‘den otobana bağlandık. Otoyol üzerinde
Kocaeli ‘ni İstanbul ‘a doğru çıkışta BP benzincide durduk, benzin aldık. Biraz dinlenmek işe yaradı. Zira bundan sonra trafik yoğun mu yoğun. Otoyolda neredeyse otomobil akıyor İstanbul yönünde. Gemisini kurtaran kaptan misali aralardan, emniyet şeritlerinden devam ediyoruz. Böylece İstanbul ‘a vardım. Evime ulaştığımda saatim 18:24 ‘ü gösteriyordu.

9 gün süren Karadeniz turumuzda ;
3,600 km yaptım, 200 litre benzin yaktım (=925.-TL) >>>>5,6 lt/100km

Bir dahaki seferleri, gezileri yazmak ümidiyle…











23 Ağustos 2015 Pazar

Motosikletle KARADENİZ Kıyısı :- İstanbul....Artvin

8.Gün/Day 8 :08.08.2015  Cumartesi/Saturday
MOTOSİKLETLE KARADENİZ Gezisi / By MOTORCYCLE to the BLACK SEA

Ünye (Ordu)>>>Niksar>>>Amasya>>>Kastamonu (490 km)

Turumuzun sonuna doğru yaklaşıyoruz. Ünye ‘de gecelediğimiz mükemmel Atik Otel ‘de uyanıp nefis kahvaltımı yaptım. 08:30 ‘da “teker döner” duyurusu doğrultusunda hem kendimi hem de motorumu hazırladım. Hazırlıklar erken bitince otelin lobby ‘sinde sergilenmekte olan Biberli Fındık ezmesinden bir kavanoz satın aldım. Attım motorun çantasına. Evde açıp ailecek deneriz.

Bu arada Uğur Hocamız açıklama yaptı. İki grup olarak sürüş yapacağız. İlk grup sahil yolunu izleyerek Samsun ve Kastamonu yapacak. Benim de dahil olduğum diğer grup ise Niksar, Amasya, Osmancık, Tosya üzerinden Kastamonu ‘ya sürecek.

Yaklaşık 09:00 gibi yola koyulduk. Ünye Niksar arası Canik Dağları aşılacak. Yollar Ünye ‘den çıkar çıkmaz kıvrımlı ve tırmanışlı. Satıh kaplaması düzgün değil. Asfalt kaplama ama yama yama. Çoğu yerlerde de çökmeler ve bombeler oluşmuş. Yolun kenarları tutuculuğunu kaybetmiş durumda. Uğur Hoca gözlemli sürüş yapıyor. Akkuş ‘da mola vereceğimiz yere kadar Ali ihsan ve Aykut ‘un sürüşü izlendi. Mola yerinde sürüşün değerlendirmesi yapıldı.
Mola yeri açık bir piknik alanı. Kır kahvesi havasında. Buranın etleri (özelllikle pirzolası) çok lezzetliymiş. Uğur Hoca bir oturuşta iki kişi 3 kg yediklerini anlattı bir ara.

Çayları içiyoruz ve sürüş değerlendirmesini yapıyoruz. Uğur Ertekin ‘in liderliğinde Çetin, Aykut, Ali ihsan, Efe, Can, Mehmet ve artçısı olan eşi Mukadder hep birlikteyiz bugün. Moladan sonra tekrar yola koyuluyoruz. Bu defa sürüşü izlenecek olan Çetin ve arkasından ben. Akkuş ‘u geçtikten sonra yol kaplaması güzelleşti. Kaliteli bir asfalt kaplama başladı. Yolların virajları da daha geniş ve okunabilir durumda. genellikle iniş tarzında.

Güzel bir sürüş yaptım. Bir iki önemli hatam oldu. Bunları da Uğur Hocamız gayet güzel açıkladı ve telafisi için öneriler getirdi. 1- Daha küçük vitesle motoru tamamen gazla kontrol edebilecek şekilde sürmeliyim. Küçük vites, küçük vites, küçük vites. Hassas gaz ayarı önemli. 2- Vites değiştirmelerim daha smooth olmalı. Küçültürken yumuşak ve yükseltirken seri ve çabuk. 3- Sollamalarda Pozisyon>>Hız>>Vites ve İvmelenme ‘ye daha çok dikkate edeceğim.

Niksar ‘da benzin aldığımız Opet istasyonuna kadar Efe öndeydi. Onun sürüşü izlendi.
Opet ‘den benzin aldık. Biraz dinlendik ve durum değerlendirmesine katıldık. Sonra yola devam. Niksar ‘dan Erbaa ve Taşova üzerinden Amasya ‘ya kadar yollar düz ve heyecan veren bir tarafı pek yok. Çift geliş gidişli asfalt yollar.

Amasya ‘ya vardığımızda şehrin içinde, nehrin demiryolu tarafında bir lokantaya gittik, oturduk. Buranın adı Amaseia Mutfağı. Yerel yemekler var. Bahçesinde oturduk. Sarma dolma, etli bamya, yağlı gibi yerel tatlar var. Bir müddet yemek molası ve dinlenme. Bu arada arkadaşlarım hemen bitişiğinde olan müzeyi de gezdiler.Ben daha önceki gelişlerimde gezdiğim için bu defa girmedim ve dışarıda dolaştım.

Amasya 'da mola sırasında:- Yalı Boyu, Yeşilırmak

Amasya 'da Kaya Mezarlar
Amasya 'da müze çıkışı; Uğur ve Can
Efe Bahadır
Buradan çıkınca kahve içmeye yukarıda, Çakallar Mevkiinde yer alan bir restaurant/park alanına motorlarımızla çıktık. Ali Kaya adıyla bilinen yerde motorlarımızı park edip Amasya ‘yı seyrettik. Neredeyse kuşbakışı Amasya yukarıdan görülüyor. 


Amasya 'nın terası Çakallar Mevkii:- Mehmet ve Mukadder, Can, Uğur, Ali İhsan, Çetin, Aykut, Kerem, Efe ve ben
Kahvelerimizi içtikten sonra tekrar yola koyulduk.  Amasya ‘ya indik ve Merzifon ‘a doğru yola devam ediyoruz. Yollar nedense biraz kalabalık. Bu arada bazı trafik ışıklarında arkamızdan gelenler bayağı geride kaldılar. Uğur Hoca ‘nın öncülüğünde Kerem, ben ve Efe gidiyoruz. Efe benim arkamda. Bizden kopmadı ve arkadakileri de bir süre peşine taktı. Fakat bir yerden sonra arkadaki grup (Çetin, Aykut, Ali İhsan, Mehmet) koptu. Biz de geniş ve kaliteli yolu bulunca bastırdık biraz.

Benzinim göstergem 20 km gibi gösterirken Osmancık ‘ın 28-30 km devamında solda bir Alpet ‘e girdik. Uğur Hoca ekibin geri kalanını beklemek üzere karayolu üzerindeki göbek noktasında beklemeye koyuldu. Bizler benzinimizi aldık ve çaylarımızı içmeye koyulduk. Ekibin geri kalanı uzunca bir aradan sonra geldi. Normalde yetişmeleri 1-2 dakika alacakken bu defa 20 dakika kadar bekledik. Meğer bizimkiler daha önce benzin almak üzere bir yerde durmuşlar. Ivır zıvır 15-20 dakika tutuyor elbette. Tabii Uğur Hoca endişelenmiş. Bize katıldıklarında biraz müzakere konusu oldu.

Buradan yaklaşık 19:00 gibi ayrıldıktan sonra Tosya ‘ya oradan da nefis yollardan Kastamonu ‘ya doğru motor sürdük. Tosya ‘dan sonra Kastamonu 80 km. Yol virajlı ve heyecan verici. Düşük vitesle motor sürdüm. Motoru kontrol etmek çok daha keyifli.
2. ve 3. vitesten başka vitese ihtiyaç yok adeta. Grup halinde sürüş olduğundan önümde Ali İhsan ‘ı takip ediyorum. Zira Uğur Hocamız son benzincide bir sıralama yaptı ona uyuyoruz. Alacakaranlık oldu. Kastamonu ‘ya karanlıkta girdik. Ama adrenalin ve heyecan üst düzeydeydi. Toplu sürüşün ve motoru düşük vitesle kontrol etmenin keyfini yaşadım.
 
Sinan Bey Konağı-Amasya
Geceleyeceğimiz Sinan Bey Konağı ‘na yerleştik. Önündeki sokakta motorlarımızı park ettik. Bizim önümüzden gelen diğer grup (Haluk, Işıl ve Can) yerleşmişlerdi. Serdar ise gruptan ayrılarak biraz daha İstanbul ‘a yakın bir yerde konaklamayı hedeflemiş.

Konağın bodrum katında olan odama yerleştim. Üstümü başımı soyunduktan sonra güzel bir duş aldım. Sonra yukarıda bulunan bahçe katına akşam yemeği için çıktım. Yemekte güzel bir et yemeği ve salata, soğuk bir bira beni mutlu etmeye yetti. Sonrasında sohbet eşliğinde rakıya dönüş. Ertesi günü herkes yoluna gidecek. Tur bitiyor. Her kez evine dönecek. Mersin ‘den gelen Sevgili dostlar Can, Ali İhsan, Aykut ve Çetin erken kalkıp yola koyulacaklar. İzmir tarafına gidecek olanlar da plan yapıyorlar. Anlaşılan herkes erkenci. Yemekte hepimiz kısa birer konuşma yapıyoruz. Sanırım hepimiz mutluyuz. Keyifli bir eğitim sürüşü oldu ve artık ayrılık zamanı.

Ertesi günü için benim acelem yok. Efe ve Uğur Hoca ‘yla birlikte öğleye doğru çıkarız diye konuşuyoruz. Ertesi sabah ben biraz Kastamonu ‘yu gezip göreceğim.


Vedalaştıktan sonra keyifle ve huzur içinde hepimiz odalarımıza çekildik. Uyku vakti.

Motosikletle KARADENİZ Kıyısı :- İstanbul....Artvin

7.Gün/Day 7 :07.08.2015  Cuma/Friday
MOTOSİKLETLE KARADENİZ Gezisi / By MOTORCYCLE to the BLACK SEA

Borçka (Artvin) >>>Ovit Geçiti>>>Ünye (Ordu)  (620 km)

Turun en uzak noktasından artık geriye dönüş başlıyor. Tamamen ahşap otelimizin ahşap odasında uyanıp aşağıda kahvaltıya indim. Bugün parlak güneşli güzel bir gün. Macahel Vadisi 'ni saran yeşil orman pırıl pırıl, içine yerleşmiş ahşap binalar da güneşte güzel bir renk alıyor. Buradaki dağlar Karcal Dağları diye geçiyor. Demli çayla kahvaltımı yaptım. Daha sonra yukarı çıkıp eşyalarımı toparladım.




Bizi buraya getiren minibüs bizleri alacak ve Borçka ‘ya dönüş yolu üzerinde yer alan Karagöl ‘e götürecek. Kaldığımız otelin ilgilileriyle vedalaştıktan sonra minibüsün son sırasındaki sağ uçta yerimi aldım. Şoförümüz Hızır bizi virajlı dar yollardan aşağıya doğru indirmeye başladı. Camili Köyü ve sonrasında tek tük evlerin arasından inerken sola doğru Karagöl yolu ayrıldı. Yaklaşık 20-25 dakika içinde Karagöl ‘e vardık.

Karagöl (bence adı Yeşilgöl olmalı)
Wikipedia ‘dan alıntı :
Karagöl, Şavşat ilçe merkezinin 45 km. kuzeyinde yer almaktadır. Sahara yaylası ise ilçe merkezine 17 km. uzaklıktadır. Karagöl ve çevresinde genel olarak paleojen ve neojen arazileri yer alır. Kayaçlar genellikle sedimenter kökenlidir. Karagöl ve çevresi yer yer vadilerle yarılmıştır. Bu yarılmalar yörede heyelan ve kütle hareketlerinin aktif olmasına neden olmaktadır. Karagöl, rotasyonel olarak kayan kütlenin gerisindeki çanakta biriken suların meydana getirdiği bir heyelan gölüdür. Göl çevresi ladin ve çamların meydana getirdiği yoğun ormanlarla kaplıdır. Ormanlarla çevrili olan Karagöl, ender manzara güzelliklerine sahiptir. Ayrıca gölün kuzeydoğusundaki Bagat mevkii ve çevresinde çim kayağı pisti niteliğine sahip alanlar vardır.
Sahara yaylasının, yörenin genel olarak örtü bazaltlarından meydana gelen bir jeolojik yapısı vardır. Örtü bazaltlarının sıyrıldığı yerlerde tersiyer arazisi ortaya çıkar. Yer yer derin vadilerle parçalanan yörede eğim değerleri oldukça yüksektir. Sahara, bu eğimli arazide 1700-1800 m.lerde yer alan sınırlı düzlüklerdendir. Orman örtüsü, ladin ve göknarlardan meydana gelmiş olup alt zonlardasarıçam da bulunur. Yörede antropojen step karakterinde sahalar geniş alanlar kaplar. Kocabey yaylası ve çevresinde alpin zona ait bitki türleri yer alır. “
Heyelan sonucu kayan toprağın bir set oluşturmasıyla göle dönüşmüş bir doğal oluşum söz konusu. Yemyeşil yansıyan bir yüzeyi var. Enfes bir doğa manzarası içinde. Park yerinde minibüsten indik ve yürüyerek Karagöl ‘ün Meydanı gibi bir yere geldik. Göl sol tarafımızda ve sağ tarafımızda ahşap binalı kafe var. Oldukça kalabalık bir yer. Gölün hemen kenarında bir de iskele yapmışlar. Burada bir grup fotoğrafı çektik.
Art Riders Karagöl 'de:-Serdar, Can, Uğur, Haluk, Işıl, Aykut, Çetin, Mukadder, Mehmet, Efe, Kerem ve Ali İhsan
Yaklaşık 20 dakika sonra tekrar minibüse binerek Borçka ‘ya doğru yola koyulduk.
Yine virajlı yollardan ancak bu defa güzel ve güneşli bir havada Borçka ‘ya döndük. Çoruh nehrinin hemen üzerinde kurulu Borçka ‘da motorlarımızı bıraktığımız Petrol Ofisi istasyonunda hemen motorlarımıza el atarak sürüş için hazırlıklara başladık.
Minibüsün 14 kişiyi alıp Maral Köyü ‘ne götürmesi ve bekleyerek ertesi günü tekrar
Borçka ‘ya getirmesi kişi başına 35.-TL ‘ye mal oldu.

Borçka 'da bizi bekleyen motorlarımız.
Burada motor kıyafetlerimi giydim. Çantada havasız kaldıkları için biraz rutubet kokusu oluşmuştu. Ancak dışardaki güneşte yaklaşık 15 dakikada tekrar kuruyup havalandılar. Botlarım da kurudu. Benzinimi de aldıktan sonra sürüşe hazırdım. Tek grup halinde önde Uğur Hocamız olmak üzere Hopa, Ardeşen olmak üzere devam ettik. Bu kez hava güzel ve yollar kuru. Dünkü gibi fazla strese gerek kalmadan yol aldık.

Çayeli ‘ne geldiğimizde hemen ilçenin Hopa ‘ya olan çıkışında Kuru fasulyeci Hüsrev ‘de öğle yemeği molası verdik. Büyük ve temiz bir lokanta, tavsiye olunur. Kuru Fasulyesi meşhur. Fasulye İspir ‘den geliyor. Kanımca lezzetli ve kıvamında pişirilmiş kuru fasulye.
Ayrıca ½ porsiyon köfte de yedim. Lezzetli molamızın sonunu yine kahveyle yaptık.

Buradan ayrılırken iki gruba bölündük. Uğur Hocamızın liderliğinde bir grup Ovit Geçidine çıkmak üzere yollandı. Diğer grup ise Haluk Hızlan ‘ın liderliğinde önce Giresun ‘a, Işıl ‘ın motorunu almaya daha sonra da direkt Ünye ‘deki otele doğru yol alacaklar.

Uğur Hocamızın arkasında ben, Kerem, Ali İhsan, Çetin, Efe, Aykut varız. Rize ‘yi yaklaşık 22-25 km Batıya doğru geçince, İyidere ‘den İspir diye bir yol ayrıldı. Buraya daldık. Yol güzel. Hava da kuru ve rahat. Motorlarımızı keyifle sürdük. Bir süre (yaklaşık 15-20 km kadar) geniş bir vadi tabanında düz olarak devam eden yol bir müddet sonra tatlı kıvrımlarla tepelere tırmanmaya başladı. Kalkandere ‘yi geçip de Hurmalık ‘a geldiğimizde denizden 250-300 metre yükselmiştik ve yollar keyifli kıvrımlarla vadi boyunca yükseliyordu. Sağımız ve solumuz dağlık, yemyeşil yerler. Yer yer hayvanlar otluyor. İkizdere ‘ye doğru tırmanıyoruz. Yükseldikçe yer yer sisin oluşturduğu gizemli bir manzaranın içinde gitmeye başladık. Yeni bir yağmur yolu temizlemiş, sular akmış ve dağların arasında akıp giden asfalt yolun keyfini sürüyoruz.

Ovit Dağı 'nda molada:- Uğur, Çetin, Kerem, Efe, Ali İhsan, Aykut ve ben
Uğur Hocam ve Aykut durum değerlendirmesi yaparken.

Ovit 'den İkizdere yönüne:- Efe, Çetin, Kerem, Ali İhsan, Uğur Ertekin, Aykut ve ben.
Yaklaşık 2300 metrelere kadar çıktık. Burada güzel bir dağ manzarasında durduk biraz mola verdik. Fotoğraflar çektik. Anı ölümsüzleştirdik. Kerem ‘in nefis fotoğrafları, portreleri
o mekana değer kattı. Bir süre İspir ‘e giden yolun sağından akan derenin ve etraftaki dağların oluşturduğu gizemli ve nadide manzarayı yaşadık. Yaklaşık 40 dakika buralarda oyalandıktan sonra tekrar motorlarımıza bindik ve geldiğimiz yöne doğru inmeye başladık.
Henüz inmeye başlamıştık ki, bir yamacı döndüğümüzde ani bir sis bulutu karşımızdan gelerek bizi içine aldı. Temkinli bir şekilde bir süre indik. Yaklaşık 1 km içinde gezici bulutun etkisinden kurtulmuştuk.

İkizdere ‘de benzin aldık. Efe motorunun eksilen yağını burada tamamladı. Aşağıya doğru devam. Daha yolumuz var. Sahil yoluna kavuştuktan sonra Batıya, Ünye ‘ye kavuşmaya çalışacağız. Bizim diğer grupla aramızda en azından 2 saat fark oluşmuştur. Güzel bir sürüşle sahil yoluna kadar geldik. Sanıyorum tek yönde Ovit ‘e kadar kat ettiğimiz mesafe 75-80 km. Gidiş dönüş bu 150 km kadar yapıyor. Değdi doğrusu.

Sahil yolundan ver elini Trabzon ve Giresun. Kıyı kıyı gidiyoruz. Ancak Trabzon geçişi Akçaabat ‘ı çıkana kadar yoğun bir trafik rezaleti vardı. Yol çalışması nedeniyle tali yoldan geçiş vermişler. Yüzlerce, binlerce arabanın arasından tam İstanbul trafiğini yaşarcasına geçtik. Uğur Ertekin önde ve ben onun takipçisi olarak bayağı atraksiyonlar çekerek koptuk çıktık. Akçaabat ‘dan sonra rahatladı ortalık. Çok kısa bir sürede Çetin de bize ulaştı.
Bir süre sonra yol kenarında durduk, hemen oradaki büfeden aldığımız dondurmaları yiyerek diğer arkadaşlarımızın gelmesini bekledik.

Giresun ve Ordu ‘yu geçtik. Tünellerden devam ederek Ünye ‘ye vardık. Otelimize vardığımızda saat yaklaşık 21:30 ‘u gösteriyordu. Bizim öncülümüz olan Haluk Hızlan önderliğindeki diğer ekip (Işıl, Serdar, Mehmet ve Mukadder, Can) gelmişler ve otele yerleşmişti. Bizler de yerleştik.

Atik Otel ‘de kalıyoruz. Çok temiz ve modern çizgileri olan rahat bir otel. Tavsiye olunur.
İtinayla tasarlanmış, temiz, modern bir otel. Çalışanları kibar ve dostane tavır içinde. Deniz kenarında ve denize bakan yüksekçe bir terası var. Bu terasdan merdivenlerle inip hemen Karadeniz ‘in kumsalına adım atmak mümkün. Yemek ve kafe tarzında düzenlenmiş. Bugünün yolu ve yorgunluğu sonunda böyle bir oteli hak ettiğimi düşündüm. Güzel bir duş alıp aşağıya, diğer arkadaşların yanına indim. Yemeğe oturdum ve kaya levreği söyledim. Enfes ızgara bir levrek geldi. Porsiyon olacak şekilde düzenlenmiş ve yanında aksesuarıyla birlikte iştahla karnımı doyurdum.

Sohbet ve muhabbetle geceyi ettik. Odama çekildim ve ertesi günü yapacağımız Kastamonu etabının heyecanıyla uykuya daldım. 

22 Ağustos 2015 Cumartesi

Motosikletle KARADENİZ Kıyısı :- İstanbul....Artvin

6.Gün/Day 6 :06.08.2015  Perşembe/Thursday
MOTOSİKLETLE KARADENİZ Gezisi / By MOTORCYCLE to the BLACK SEA

Ardeşen>>>Borçka  (80 km)

Ardeşen ‘de, kötü otelde, erkenden uyandık. “07:00 ‘de teker döner” e yönelik fire vermeksizin hepimiz motorlarımızı hazırladık. Hazırlığını yapan hemen otelin arka tarafında, sahil karayolu üzerindeki Opet benzin istasyonunda beklemeye geçti. Benzinimi tamamladım. Uğur Hocamız ‘ın ikram edeceği sabah kahvaltısı için önümüzdeki güzergâhta uygun bir kahvaltı mekânı aramak üzere yola koyulduk. Önde Uğur Ertekin gidiyoruz.

Yaklaşık 15-16 km sonra Fındıklı ilçesinin girişinde yolun kara tarafında ve yola cepheli hafif yüksekçe bir konumda Seyran (?) adlı bir lokanta/kafe tarzı bir yer bulduk. Önünde genişçe bir de park alanı var. Çok temiz, düzenli ve yeni açılmış bir yer görüntüsünde.
Yerin sahibi pos bıyıklı biri ve mutfakta da onun eşi, baldızı gibi yakınları vardı. Çok dostça ve misafirperver karşıladılar. Sabah sekize doğru buranın ilk müşterileri olduk. Kahvaltı açık büfe olarak hazırlanmıştı. Ekstra bir şeyler söyledik. Sucuklu yumurtalar, muhlamalar kahvaltımıza renk ve lezzet kattı.
Muhlama

Ev yapımı mısır ekmeği
İştahla kahvaltı yaptık. Hem Ardeşen ‘deki otelden kurtulmuş olmak hem de sabah açlığı biraz da fazla fazla siparişler verdiğimizi ortaya koydu. Hatta sona kalan muhlamaları sıyırıp bitiremeden toparlanmak durumunda kaldık. Zira bu arada ciddi yağmurlu bir cephe Karadeniz üzerinden geldi ve tüm gücüyle yağmaya başladı. Yağmurluklarımızı alt ve üst olarak giyinerek yola devam ettik. Arhavi ve Hopa ‘dan sonra Artvin yönüne döndük. Yağmur devam ediyor. Hopa ‘dan yaklaşık 700 m yükseklikteki Cankurtaran tepesine tırmandık. Yağmur ve puslu hava kasılmamıza ve manzaradan uzak kalmamıza neden oluyor. Daha sonra Uğur Hocamız genel bir eleştiri getirdi. Kendimizi kasmaktan kontra basmadan viraj almaya çalışmamızı eleştirdi. Bu şartlarda, az çok benzer yağmur altında Borçka ‘ya vardık. Burada bir Petrol Ofisi istasyonunda durduk. Yaklaşık 65 km yağmur altında sürüş yapmanın stresini biraz olsun burada üzerimizden attık.

Bundan sonraki yolun pek düzgün olmaması ve hava koşullarının ağırlığı nedeniyle motorlarımızı burada inşaat halindeki bir depoya koyarak Macahel ‘e minibüsle gitmeye karar verdik. Motorlarımızı park ettik ve yanımıza alacağımız eşyalarımızı aldık. Kaskımı ve yağmurluklarımı motorumun üstüne dış kısımda kurumaya bıraktım. Motor kıyafetlerimi nemli olmalarına rağmen motorumun yan çantalarına koydum. Üstümü komple değiştirerek “sivil” kıyafetlerime büründüm. Gelen büyükçe minibüse yerleştik ve Macahel Vadisine, kalacağımız Maral Köyü ‘ne doğru yol almaya başladık. Çok insan eli görmemiş bölgede cesur(?) minibüs şoförümüzün maharetli dönüşleri eşliğinde yol aldık.
Soldan: Mehmet ve Mukadder, Ali İhsan, Haluk, Efe, Can, Çetin, Serdar, Cem, Kerem, Uğur, Aykut, Işıl
1820 metre yüksekliğe çıkıp buradan aşağıya indik ve Camili Köyü ‘ne vardık. Buradan devam ederek Camili Köyü ‘nün Maral Mahallesindeki kalacağımız otele (Greenroof) vardık.

Otelimiz bu köyün insanı Mevlüt tarafından düşünülmüş ve yapılmış tamamen ahşaptan 3 katlı bir bina. Otelin sahibi kendisi, sorumlusu ise Selçuk. Ağırbaşlı ve düzgün insanlar. 
Aslen buralılar ancak İstanbul ‘a göçmüşler, orada yaşıyorlar. Mevlüt ‘ün babası yaklaşık
80-85 yaşlarında. O da İstanbullu olmuş. Sadece yaz dönemlerinde buraya, Macahel ‘e gelip burada yaşıyorlarmış. Bu oteli de yaz döneminde açık tutuyorlar ve işletiyorlar.
Otel tamamen ahşaptan yapılmış duvarlar, yer döşemeleri, balkonlar her yer 5 cm kalınlığında keresteden imal edilmiş. Otele girerken, en alt katta açık bir platform var. Ayakkabıları burada çıkartıyoruz. Benim odam 2. Katta hemen merdiven şaftının başında.
Geniş ve sevimli bir oda. Önünde geniş bir balkon var ama odadan balkona çıkış yok. Kendileri tasarlamışlar. Mimar eli değmemiş. Dolayısıyla mimari hatalar olacak. Kabul etmek gerek.

Odama yerleştim. Balkondan derinlemesine bir vadi manzarası var. Balkondan bakınca şu iki manzarayı fotoğrafladım. Kısa bir süre sonra öğle yemeğine çağırdılar. Otelin giriş katını ayrı bir mekan olarak otelin restoranı olarak düzenlemişler. Geniş bir vadi manzarasına sahip. Buraya has güzel yemekler ve tatlar var.

Öğle yemeğinden sonra kahveleri de içtik. Bir müddet sonra da Maral Şelalesi ‘ne gitmek üzere bizim minibüse bindik. Minibüsün şoförü Hızır. Daracık toprak yoldan bizi yaklaşık 
1-1,5 km öteye aldı götürdü. Yeşillikler içinde ve uçurumlu yollar. Minibüsün park ettiği son noktadan itibaren ağaçların arasından, patikadan yürüyüş başladı. Çok eğimli değilse de zaman zaman dikkat gerektiriyor. Yaklaşık 10-15 dakikalık yavaşça bir yürüyüşle şelaleye ulaştık. Şelaleyi yukarıdan gören ahşaptan yapılmış bir platform balkon üzerindeyiz. Burası yaklaşık şelalenin dip noktasından 50-60 metre yukarıda. Burada kahve, çay servisi yapan bir yer var. Bunlar da İstanbul ‘a göçmüş ancak buralı tipler.



El sallayan grup : Efe, Ali İhsan, Haluk, Işıl ve Can, öndekiler Uğur Hoca, Kerem, Aykut ve şoförümüz Hızır

Art Riders 'cılar şelalede yıkanıyorlar


Babaları ve bir de yaşlı dedeleri var ve devamlı sohbet ediyor herkesle. Yöre insanının saf görüntüsü içinde olup İstanbul ‘un kurnazlığı ve iş bilirliği gözlerinden ve konuşmasından anlaşılıyor. Dede herkesle sohbete ve fotoğraf çektirmeye hazır durumda.

Bizim grubun çoğu aşağıya, şelaleye doğru indiler. İniş zaman zaman dik, kimi yerde merdivenimsi takviyelerle düzenlenmiş. Ancak yine de ellerin boş olması yararlı. Benim de sağımda solumda fotoğraf makinası, tripod, ve kamera gibi sarkancalar vardı. Risk almamaya karar verdim ve çok kısa bir iniş denemesinden sonra çay-kahve terasına döndüm. Grubumuzun ben dâhil ağır bataryaları bu platformda bekleyedurduk.

Yaklaşık 1,5 saat sonra bizim grup güzel bir şelale keyfinden sonra geri döndüler. Yukarıdan aşağıya doğru birkaç fotoğraf çektim. Makinanın lensi ne kadar verdiyse o kadar tabii ki. Şelalenin görüntüsü buradan da çok güzel.
Yine hep birlikte yürüyerek minibüsün park edildiği noktaya yürüdük. Yol üzerinde “kara kovan” ları görüyoruz. Geniş ve yüksek ağaçların yerden yaklaşık 10-14 metrelerine yerleştirilmiş kovanlar bunlar. Balı çok meşhurmuş buraların. Ama bu sene zamansız yağışlar nedeniyle arılar bal yapamamış. Arıcılar bu kara kovanlara tırmanmak için ağaca
Tırmanırlar ve balları oradan alırlarmış. Meşakkatli bir iş. Bu balın niye pahalı olduğu anlaşılıyor.

Şoförümüz Hızır bizi tekrar otelin bulunduğu noktaya getirdi. Sportmen Haluk Hocamız otele koşarak döndü. Yazık ki yolda bir yerlerde zeminin gadrine uğramış ve bileğini burkmuştu.

Otele döndüğümüzde üstümü başımı değiştim, bir duş aldım ve sonra bahçeye indim.
Gün bitmek üzere. Çaylar içilip, sohbetler yapıldı. Bu arada bir viski veya rakı olsa dedim.
Otelde yokmuş. Ama otelin yöneticisi olan Selçuk getirtebileceğini söyledi. Aramızda örgütleme çalışmaları başladı. Aykut kimin ne kadar içeceğini tespit etmeye girişti. Sanki 2 adet yetmişlik işi çözecekti. Bu arada Selçuk aşağıda, Camili Köyü ‘nde bulunan TEMA Otelinden rakı olduğunu oradan alabileceğimizi söyledi. Beni ve Ali İhsan ‘ı kendi 4x4 Ford 'uyla aldı aşağı götürdü. Buz gibi rakıları aldık ve tekrar yukarı çıktık.
Camili Köyü

Camili Köyü

Camili Köyü

Hava henüz alaca karanlık halini almıştı. Biraz daha oturduktan sonra akşam yemeği için salona geçtik. Yemek sonrası yine bahçede sohbet ettik. Hoş bir gece olarak devam etti.
Yemekten sonra Selçuk ‘un bizim için hazırlattığı üst katta rakılarımızı ve peynir, karpuz v.b şeyleri atıştırdık. Rakıyı kapkaranlık bir vadinin üstünde kapalı mekânda değil de günün devrildiği saatlerde bahçede içeydik daha verimli (?) olacağını düşünenlerdenim.

Uzunca bir sohbet sonrası uyumaya çekildim. Sabaha görüşürüz.


19 Ağustos 2015 Çarşamba

Motosikletle KARADENİZ Kıyısı :- İstanbul....Artvin

5.Gün/Day 5 :05.08.2015  Çarşamba/Wednesday
MOTOSİKLETLE KARADENİZ Gezisi / By MOTORCYCLE to the BLACK SEA

Maçka (Trabzon)>>Sümela>>Uzungöl>>Çamlıhemşin>>Ayder>>Ardeşen  (355 km)

Maçka ‘nın Grand Sümela otelinde kahvaltı yaptıktan sonra motorlarımızı hazırladık ve kaldığımız otelin hemen soluna doğru Sümela yönünde sürüyoruz. 12 motor / 15 kişiyiz.
Sümela yolu bol ağaçlarla çevrili etkileyici bir vadiden tatlı bir eğimle yukarı doğru çıkıyor.
Yaklaşık 17-18 km ‘lik bir yol ve aynı şekilde geri döneceğiz.

Manastıra yaklaştıkça çok daralan yol üzerinde bir veya iki keskin firkete vardı. Bunlardan birinde bir kaos oldu ve beceriksiz, tedirgin bir tutumum yüzünden motorum durduğu yerde sağ yana yattı. Hem kendime kızdım hem de arkadakileri bekletmemek için bir telaşa kapıldım. Neyse birkaç arkadaşın yardımıyla motoru kaldırıp durumu kotardım. 
Önemli ders : Eğimli bir yerde motor yan yatarsa hemen “Engine Kill” düğmesine basılacak ve kesinlikle debriyaj çekilmeden motorun öne veya arkaya doğru akması önlenmiş olacak !!!! İlkini yaptım ama ikincisini yapmadım. Herhangi bir hasar veya çizik olmadı motorda. Bu da sevindirici tarafı. Sümela Manastırının (şu anda manastır olarak hizmet vermiyor) girişine kadar motorlarla devam ettik ve motorlarımızı park ettik.

Bundan sonrası yayan olarak tırmanılacak ve yaklaşık 600-700 adım kadar. Kimi yerlerde eğimli toprak patika kimi yerlerde ise merdiven halinde döşenmiş taşlar var. Sabahın 10:00 ‘u gibi ve çok kalabalık bir ziyaretçi akını var. Genellikle yurdumun turistleri. Çok sıcak değil ama yine de tırmanış nedeniyle terledim.




 Tam burada Sümela Manastırı hakkında bir alıntıya yer veriyorum.
“ Trabzon’un Maçka ilçesinde bulunan bu manastır tarihin en eski yapılarından biridir. Zigana dağı eteklerine kurulmuştur. Yapı doğa bakımından oldukça zor yerlere yapılmıştır. Yapının dibinden Meryemana (Panagia) deresi akmaktadır.Manastırın yapılışı ve yapımı hakkında efsaneler mevcuttur. İnanışa göre burayı Atina’lı Barnabas ile Sophronios adlı iki rahip yapmıştır. Bu iki rahip rüyalarında Hz. isa ve Hz.Meryem’i görmüş ve gördükleri yer Sümela’nın bulunduğu yerdir. Birbirinden habersiz olarak yola çıkan bu iki rahip birbirlerine gördüğü rüyayı anlatınca beraber manastırın temelini atmışlardır. Manastırın asıl adı Meryem Ana Manastırı’dır. Sümela ise bunun Rumcadaki adıdır. Manastırın M.S 395 yıllarında tamamlandığı tahmin edilmektedir. Trabzon Rum İmparatoru III. Alexios döneminde yapılan bu eserin yapımına katkı vermiştir. Bu yüzden eserde kurucusunun III. Alexios olduğuna dair deliller bulunmaktadır.
Sümela’yı Hristyanlar tarafından değerli kılan en önemli nokta ise Hz. Meryem resmidir. İnanışa göre bu manastırda Hz. İsa’nın havarilerinden olan Aziz Lukas’ın çizdiği Hz. Meryem portresi manastırı kuran rahiplerle birlikte buraya gelmiştir. Ancak bugune kadar herhangi bir resim bulunamamıştır. Manastır bazı dönemlerde dönemini yitirmiş çeşitli yağmalamalara maruz kalmıştır. Define avcıları tarafından sıklıkla kazılmış ve bir süre sonra harabeye dönüşmüştür. İçinde çeşitli yangınlar çıkmış ve birçok tarihi değeri kaybolmuştur.
Trabzon fatihi Fatih Sultan Mehmet burayı aldıktan sonra manastırın haklarına dokunmayacağına dair bir ferman yayınlamıştır. Yavuz Sultan Selim buraya iki büyük şamdan hediye etmiştir. Diğer zamanlardaki padişahlar da buraya dokunmamışlar ve çeşitli onarımlarla gelişmesini sağlamışlardır. “
Kaldığım yerden devam….
Üst kapısına kadar tırmandım. Dar merdivenlerden kalabalığa rağmen yavaş yavaş çıktım.
En üst kotta yer alan nöbetçiler bölümünü gezdim ve birkaç fotoğraf çekebildim. Buradan aşağıya doğru 5-10 basamak inerek soldaki teraslarda oyalandım. Aşağısı çok kalabalık.
Duvar freskleri önünde çok insan birikmiş ve inmekten vazgeçtim. Tekrar gerisin geri Sümela ‘nın alt girişine doğru ilerledim. Aşağıda motorları getirdiğimiz noktada beklemekte olan diğer arkadaşlarla sohbet ederek teker döner saati olan 10:45 ‘i bekledim.

Sol başta Haluk, oturanlar Uğur Ertekin, Mukadder ve Mehmet, Egemen, Dr.Çetin; ayaktakiler solda Serdar, Asiye,Aykut, Can, Işıl, Efe, Cem, Kerem ve Ali İhsan
Sonra hep birlikte güzel bir anı fotoğrafı almak üzere bakı noktasında durduk ve kısa bir oyalanmadan sonra aşağıya doğru motorlarımızı sürdük. Akan çayın kenarında yer alan kır kahvesinde çaylar içildi. Galiba 3 masaya birer de muhlama geldi, afiyetle yendi.
Kahveden çıkınca Egemen ‘le vedalaştık. Egemen bundan sonra evine doğru dönüşe geçerken bizler seyahatin dip noktasına doğru ilerleyeceğiz.

Hep birlikte Maçka ‘nın içinden geçerek Karadeniz sahil yoluna kadar motorlarımız sürdük.
Trabzon ilinin hemen az biraz Doğu ‘sunda sahile ulaştıktan sonra Egemen sola doğru biz ise Doğu ‘ya doğru yönlendik. Bir eksilmeye de Uğur Ertekin Hocamızın artçısı Asiye neden oldu. İşlerinin yoğunluğu ve İstanbul 'dan aldığı çağrı nedeniyle bizleri terketti, Trabzon 'dan uçakla İstanbul 'a döndü.  Bundan sonra 11 motor/13 kişi kalmıştık. Yine 2 grup halinde sürüş yapıyoruz. Hedefimiz Uzungöl ‘e çıkmak.

Yomra, Arsin Sürmene ve Of ‘u geçtik. Of ‘un hemen bitiminden Uzungöl ‘e doğru nefis bir yola girdik. Zemin ve kıvrımlar çok güzel. Motor sürerken keyif alıyor insan. Uzungöl inanılmaz kalabalık. Sonuna doğru yaklaşık 300-400 metre araba kuyruğu olmuş vaziyette.
Neyse motorların kıvraklığı ve -teamül gereği- önceliği yardım etti ve hızlıca Uzungöl ‘ün girişindeki caminin yanında bulduk kendimizi. Az ötede gölün dibinde bir lokantanın otoparkına girdik. Bu lokantada öğle yemeğimizi yiyeceğiz.

Arkamızda Uzungöl ve Işıl, ben, Can, Efe
Biraz etrafa bakınıp fotoğraflar çektik. Daha sonra lokantanın açık bölümünde tahta banklara oturduk yemeklerimizi sipariş ettik. Kara lahana dolması, kuru fasulye gibi şeyler de var güzel et yemekleri de. Karnımızı doyurup, kahveleri de içtikten sonra Art Riders grubunun Uzungöl hatırasını güzelce ölümsüzleştirdim.
Uzungöl arkada biz önde
Hemen arkasından inişe geçtik. Bundan sonra hedefimiz Ardeşen girişinden Ayder Yaylasına çıkmak. Yaklaşık 160 km ‘lik bir rota. Uzungöl yolunu tekrar ama bu defa aşağıya doğru kullanıyoruz. Of ‘u bulduktan sonra sağa dönerek Rize, Çayeli ve Ardeşen ‘e geldik. Hava biraz bulutlanır gibi oldu. Henüz yağmur yok. İçeriye döndük ve nefis Çamlı Hemşin yolunu tırmandık. Yolun sathı çok güzel. 2014 Mayıs ‘ın da da aynen bu yolu tırmanmıştım. 25-26 km ‘lik bir yol ama virajlar da, satıh da çok güzel. Çıkarken yolun solundan gürül gürül Fırtına Deresi akıyor.

Çamlı Hemşin ‘e çok az kala solda büyükçe bir yemek yerinde durduk. Amacımız burada çay filan içmek ve dere üzerindeki bazı eğlenceli işlere katılmak veya seyretmek. Örneğin çelik halata asılı bir makara düzeneğiyle derenin üzerinden karşıya geçmek veya eskilerden kalan kemerli bir köprüye tırmanmak gibi.



Tünedikleri kayadan sonra ip salıncağa geçiyorlar ve mükemmel bir atlayışla son buluyor.
Ben lokantanın dereye bakan tarafında terasta vakit geçirdim. Bir iki fotoğraf çektim, o kadar. Yaklaşık 1 saat sonra toparlandık ve Ayder Yaylası yoluna tırmandık. Taaa Ayder Pidecisinin parkına kadar sürdük. Yukarıya çıktıkça biraz yağmur serpiştirmeye başlamıştı.
Henüz Uzungöl ‘de yediklerimizi hazmetmemiştik ki bizim ekip acıkmış olmalı; müthiş pideler söylendi. Uğur Hoca ‘mız en az 3 kez Kuşbaşılı-kaşarlı pide söylemesine rağmen etraftan tırtıklayanlar (en başta Haluk Hızlan) nedeniyle pidesinin peşine düşmek zorunda kaldı. Ben hiçbir şey yemedim, yiyemedim. Ama bir gün oraya aç olarak gitmeyi arzuluyorum. Pidelerin duruşu güzeldi. Çaylar elbette içildi.

Meşhur Ayder Pidecisi ‘nin garsonunun şivesi ve kelimeleri vurgulaması bizim ekibin diline pelesenk oldu. “Sikinti yapma”, sikinti olmaz”, sana bir sipirayt (Sprite) getireyim” gibi.

Hava karardıktan sonra yaklaşık 20:00 sularında Ardeşen ‘e doğru inmeye başladık. Hava hem kararmış hem de yağmur tatlı tatlı yağıyordu. Ardeşen ‘in hemen girişindeki
5-6 katlı rezalet otelimize geldik. “Pavyon” otellerden biri. Zaten en üst katı pavyonmuş.
Dr.Çetin şöylesine bir yukarı çıkacak olmuş ve grubumuzu uyararak hepimizin dikkatini çekti.

Kötü banyoda duş aldım ve hemen aşağıya indim. Amacım yürüyerek Ardeşen ‘in merkezine doğru yürümek ve etrafı tanımak. Giriş katında da kötü bir aydınlatma ve ses düzeni içinde Karadeniz türküleri bağıran bir adam vardı. Yemekler de direkt tencereden tabağa kepçeyle alınıyor. Hemen yürüyüşüme başladım. Sola doğru cadde boyunca 2,5 km yürüdüm. Merkeze geldim. Etrafa şöyle bir bakındıktan sonra açık olan iki lokantadan birine oturdum. Güzel bir dana haşlama ve salata sipariş ettim. Sonra yine yürüyerek otelime geri döndüm.

Bu arada Art Riders Grubumuz ertesi sabah erkenden otelden “kaçmayı” ve kahvaltıyı bir başka mekanda yapmayı mütalaa etti ve herkes bunda hemfikir! Sabah 07:00 de teker döner ! Özensiz tefriş edilmiş odamda uykuya daldım.