MOTOSİKLETLE İPEK YOLU ‘na / By MOTORCYCLE to the SILK ROAD
23. Gün / Day 23
: 07.06.2014 Cumartesi/Saturday
Buhara (Özbekistan) ‘dan Türkmenistan Hudut Kapısına “Huruç” Harekatım ve ?
Yapılan km : 232 09:20 Teker döner
Günlerdir anlatmaya
çalışıyorum: Türkmenistan Vizesi beklemek de, almak da zor. Bugüne kadar aldığım
vizeler Schengen, Amerika, Hindistan, Çin, Azerbaycan, Özbekistan, Etiyopya,
İsviçre (bir zamanlar), Tanzanya, içinde en zoru Türkmenistan çıktı. Hani biz
aynı dili konuşuyoruz, hani biz aynı kökten gelmiyor muyduk ? Hani hep “kardeş”
muhabbeti içindeydik. Anlamak zor.
Neyse vize konusu benim
gıyabımda hallolmuş görünüyor. Pasaportuma yapıştırılmış bir vize pulu yok ama
yine de vizem ilgili makamların önünde “dijital” ortamda var (olmalı).
Bu cesaretle sabah 07:00 ‘de
uyandım. Dünün yorgunluğunu üzerimden atmış gibi hissediyordum. Zaten uzun süre
motosiklet kullanmak yorsa bile pan zehiri sağlam bir duş ve arkasından iyi bir
gece uykusu. Yorgun olarak motosiklet kullanmamak gerekir. Bunların yanına
zihinsel yoğunluk da dahil edilmeli. Alkolü zaten söylemeye gerek yok.
29 Mayıs sabahı gibi
Otelin Kahvaltı salonunda benzer kahvaltı ortamında çok güzel bir kahvaltı
yaptım. Sanki otele akşam gelebilirmişçesine check-out ettim. Resepsiyondaki
arkadaşlara Türkmenistan ‘a gittiğimi ancak vize konusunda bir dert
yaşatırlarsa geri döneceğimi söyledim. Motorun çantalarını yerleştirdim ve
huruç harekatı için tekerlek döndü. Buhara sıcak. Hem de sabahın bu saatinde
hatırı sayılır şekilde sıcak. 32 der C,
Gökyüzü mavi, belki
sarımsı mavi. Çölün yansıması böyle olsa gerek. Dünden ödedeiğim otel ücreti
80.-USD ‘ın para üstü olarak cebimde kalan 20.-USD ‘ı resepsiyonda Som ‘a
çevirdim. Karşılığında 48,000.-Som (yaklaşık 40.-TL gibi).
Özbek Sınırından çıkış :
09:20 ‘de yola koyuldum.
Bir iki yanlış yol denemeleri yapıp sonunda Buhara ‘dan ilkönce Batı ‘ya sonra Güney
‘e doğru inen M37 karayolunu buldum. Bu arada günün benzinini de alıverdim. 125
km ‘lik yol sonrasında 11:00 ‘e doğru Özbekistan-Türkmenistan sınır kapısına
vardım. Özbekistan tarafına durumu anlattım. Pasaportta vizemin olmadığı ancak
vizenin alınmış olduğu filan falan. Adamlar beni engellemediler ve işlemlerimi
yaptılar. İçim hoplamaya başladı. Zira Özbek vizesinin 2 giriş hakkının biri
kullanılmış durumda ve 2. si de -eğer Türkmenistan ‘a tarafından reddedilirsem-
dolacak. Özbek tarafı standart bir çıkış işlemi yaptı. Çok efendi ve dostça
davranış sergilediler. Hem motosikletin çıkışı hem de benim çıkışım
gerçekleşmiş oldu böylece. Aman ne güzel demeyelim; biraz erken.
Tam motorumu çalıştırıp
Türkmen tarafına doğru süreceğim ki bir telefon geldi. Türkiye ‘nin TM
Elçiliğinden bir dost arıyordu. Benim vizemin talimatının ilgili makamların
önünde olduğu takip numarasının AS-UZ 0108 olduğunu ve teorik olarak vize işlemi uygulanarak
geçişin sağlanacağını söylüyordu bu dost ses. Bir de kabul yazısının bir
fotokopisinin istenebileceğini de ilave etti. Burası biraz mide bulandırmadı
değil hani.
Neyse ben yaklaşık 300-400
metrelik sınır geçiş bölgesini geçerek ilk Türkmen kulübesine geldim. Burada
tecrübeli ve rütbeli bir asker vardı. Beni motorumla birlikte bir ağacın
(genelde hiç ağaç yok oralarda) gölgesine yöneltti ve pasaportuma baktı. Vizeyi
göremeyeceğini ancak vizemin muhtemelen görevlilerin önünde bilgisayarda
olduğunu dile getirdim. Telsizle irtibat kurdu ve benim verdiğim başvuru
numarasını ve bazı bilgileri pasaportumdan okudu. İlk önce vize bilgileri
yokmuş izlenimine kapıldım. Üsteledim ve vizenin olmadığını söyledi. 33 derece
C sıcakta bir de kaynar sular iniyor insanın başından aşağıya. Hemen oradaki
tulumba çeşmeden bir kap su doldurdum ve serin serin içmeye başladım. Ağzım
kurumuştu, biraz tazelendim. Asker bana elimde bir davet mektubu olup
olmadığını sordu. Eğer varsa beni rahatlıkla içeri havale edebileceğini
söylüyordu. Ancak bende verilen numaralardan başka hiçbir doküman veya belge
yoktu.
Bana tavsiyesi şu oldu
hemen geriye Özbek hudut kapısının olduğu yerdeki Cafe/Restoran karışımı binaya
gidip orada bulunan faksa fakslatmamı önerdi. Hemen motoruma binip 400 metre
geriye geldim. Cafe ‘nin girişi Özbekistan ‘a resmen girmeyi gerektirmeyecek
şekilde düzenlenmişti. Sanki bahçesi ve bu restoran “No-Man’s Land” gibiydi.
Absurd bir rüyaydı adeta. Bekleyen TIR şoförleri için aslında inanılmaz faydalı
bir servis sunuyordu burası.
Belgelerin çoğaltılması
için fotokopi, scan imkanı, e-mail alıp vermek için bir bilgisayar ve tabii yemek,
çay ve soğuk içecekler. Genellikle TIR şoförleri ve gelip geçen yayanlar için
bekleme yeri veya eksik evrak tamamlama noktasıydı.
Hemen Türkiye ‘nin TM
Elçiliği ‘nden benim vize işlemimi kendi sorunları olarak addetmiş dostuma bu
durumu telefonda özetledim ve onun da bahsettiği kabul mektubunun önemli
olduğunu onsuz içeri girmeyeceğimi dile getirdim. Aşgabat cephesinde yoğun
faaliyet başladı. Herhalde TM Dışişlerinde ilgili birçok insan arandı ve yardım
istendi. Ama nafile. Davet mektubu bir türlü ele geçmiyor. Ben bu arada kah café
‘de kah bahçesinde bir kayısı ağacının gölgesinde oturuyorum ve notlarımı
alıyorum.
Türkiye ‘den gelen ve
sınırdan geçiş yapmak üzere bekleyen TIR şoförleriyle muhabbete girdim. Onlar
bu işin erbabı olmuşlar. Geçmeyi beklemek, evrak beklemek, adamı beklemek, yük
beklemek, üzerine kurulu bir yaşamları var adamların. Aslında zaman hovardalığı.
Tabii bu arada çok da şikâyet dinledim bu insanlardan. Dönen rüşvetin boyutu,
özellikler Türk araçlarına yönelik yapılan sistematik eziyet ve bıktırma.
Yüreğini geniş tutup yapılabilir bir iş aslında. Kolay gelsin tümüne.
Arada bir karşılıklı
telefon görüşmelerimiz oluyor. Umarım canlarını fazla sıkmadım. Bir kez daha TM
tarafındaki askere gittim. Bu defa kendi telefonuyla “sesli” konumda sınır binasındaki
bilgisayarın başındaki adamla görüştü. Anlaşılan benim kaydım aynen vardı ve
fakat kabul mektubu olmalıydı. Tekrar cafe/restoran ‘a dönüş. Yaklaşık yarı
saatte bir Elçiliğimizdeki ahbapla görüşüyorum. Onlara göre davet mektubu ele
geçirilmek üzere seferber olmuşlar ve elbette bulunacak ve bana
fakslanacak(mail olarak gönderilecek.
Özbekistan ‘a tekrar giriş :
Bu bekleyiş 16:00 ‘ya
kadar sürdü. En sonunda hem bizim Elçilik hem ben havlu attık ve Pazartesi
gününe bu işin devamının getirilmesine karar verdik. Bugün Cumartesi boşa
geçti, yarın Pazar pek bir şey olmaz gibi. Umarım Pazartesi.
Bu arada ben TIR
şoförlerinin yoğun tavsiyesi doğrultusunda alternatif güzergâhı Kazakistan, Rusya
ve Gürcistan üzerinden oluşturmaya çalışıyorum. Şoförlerden biri Rusça olarak
düzenlenmiş bir Kazakistan haritası üzerinden bana izahat verdi. Söylediklerine
göre yollar sorunsuz ve temiz, benzin istasyonu bolca var, insanlar daha az
sıkıntı yaratıyorlar, ammmaaa motoru sağlam yerlere park etmem gerekiyor. Yani
biraz endişe veren hırsızlık uyarısı. Çizdiğimiz alternatif güzergahlardan biri
Buhara ‘dan Nukus ‘a yani benim 27 ve 28 Mayıs ‘da uyguladığım rota diğeri ise
Taşkent yolu üzerindeki Chinoz ‘dan (Yalaman ‘dan) Kazakistan ‘a girip Batı ‘ya
doğru yol kat etmekten geçiyordu.
Düşünülebilir alternatifler
ama benim daha önce pek çalışmadığım güzergâhlar. Macera katsayısı yüksek
rotalar olacaktır muhtemelen. Nukus tarafı ise Kazakistan çıkarken Karakalpakistan
Çöller ‘inden filana devam ediyor. Yani TIR ‘lar için uygun olabilir ama
motosikletle nasıl olur? Bilinmezlikleri bol iki güzergâh. Nukus tarafını
detaylı anlatan TIR Şoförü biraz kekeme Mardinli. Çok içten ve kalbi temiz
birisi izlenimi bıraktı bende. TIR ‘ın kabin kısmına davet etti beni ve
buzdolabından mis gibi soğutulmuş ve yıkanmış salatalık ve su ikram etti. Adı Fahrettin
‘di.
Sonunda tekrar Buhara ‘ya
dönmek için Özbekistan ın hudut görevlilerine başvurdum. Beni hemen içeri
aldılar. Tekrar tüm giriş işlemleri yapıldı. Bu arada kan ter içinde kaldım
tekrar.
Hava 33-34 derece C gibi.
Tekrar sorgular, sormalar, yine bir süreç. Sonuçta Özbekistan ‘dan sabah çıkıp öğleden
sonra tekrar Özbekistan ‘a giriş yapma ayrıcalığını yaşamış oldum. Özbekistan vizemin 2 giriş hakkı da
kullanılmış oldu böylece.
İşler tamamlanınca Buhara
‘daki otelime dönmek üzere motosikletimi sürmeye başladım.
Bu macerayı ben istedim.
Bilinmezlikleri yaşamayı ben tercih ettim ve bazı riskleri aldım.
“Huruç” harekatım fiyaskoyla
sonuçlandı ve ben kös kös Buhara ‘daki otele dönüyorum.
Karar oluşturma bunalımı :
Akşam 18:00 ‘e doğru Asia
Buhara Otel ‘de bana yine aynı odamı verdiler. Sanki bu defa daha temiz ve
itinalı hazırlanmıştı odam. Havluların boyutları biraz büyümüştü.
Yine iyi bir duş ve
tazelenme. Onlarca düşünce ve alternatifler sarmalında çalışan bir beyin
kafatasımı zorlamaktaydı. Ne yapılmalı, nasıl bir yol izlenmeliydi?
Türkmenistan ‘a devam
edeceksem çok sağlam gitmeliyim. Yani tartışmaya açılamayacak evrak veya
vizeyle gitmeliyim. Zira Özbekistan ‘dan bir daha çıkış yapabilir ama bir daha
beni ülkelerine almaz. Özbekistan ‘dan en geç 09 Haziran akşamı 24:00 ‘de
çıkmalıyım. Ama nereye doğru? Nukus ‘a devam ederek yaklaşık 550 km yol kat ettikten
sonra Kazakistan ‘a buradan geçiş uzunca ve bilinmez bir çöl geçişi demekti.
Taşkent tarafından Chinoz (Yalaman) dan Kazakistan ‘a geçebilmek demek uzun ve
benim çalışmadığım bir rotayı izlemek olacak. Bir de bunlara motoru Taşkent ‘de
emin bir yere bırakıp uçakla Türkiye ‘ye dönmeyi de eklemek gerekir. Yani çok
konu var kafamda ama karar oluşturmakta zorlanıyorum.
Akşam hava kararmadan
dışarı yürüyüşe çıktım. Buhara ‘nın eğimli duvarları ve surları olan kalesini
ziyaret ettim. Bu arada şehirde büyük bir insan kalabalığı vardı. Medresenin
önünde önemli bir gösteri var. Kostümler içinde insanlar vatanperver şiirler
okuyorlar, ilahi tarzı müzikle desteklenen konuşmalar yapıyorlar. Bu arada
kızlar ve erkekler konuya uyan halk kostümleri içinde şarkılar söylüyorlar.
Biraz bunlara takılıp
fotoğraf çektikten sonra Dolon Rest diye bir yere yemeğe gittim. Otelime çok
yakın bir yerde. Teras katına çıktım ve oturdum. Servis ve yemekler pek düzgün
değildi ama bir çoban salata, şiş köfte tarzı kebap (Lula Kebap)yedim. Hemen kalktım ve
telime gittim. 22:30 gibi Türk Elçiliği ‘ndeki ahbapla telefonda görüşerek
bundan sonra nasıl katkı sunabileceklerini merak ettiğimi söyledim. Olmazsa –külfetli
de olsa- tekrar Taşkent ‘e dönüp vizemi şahsen pasaportuma yapıştırılmış olarak
almayı düşündüğümü de dile getirdim. Benden ertesi günü 10:00 ‘a kadar
beklememi ve Pazar günü olmasına rağmen belki davet mektubunu temin edip bana
gönderebileceklerini söyledi. Mutabık kaldık ve yattım. Kafam karmakarışık. Uzunca
bir süre sonra uyumuşum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder