8 Haziran 2014 Pazar

07.06.2014:- MOTOSİKLETLE İPEK YOLU ‘na / By MOTORCYCLE to the SILK ROAD

MOTOSİKLETLE İPEK YOLU ‘na  /  By MOTORCYCLE to the SILK ROAD
23. Gün  /  Day 23  : 07.06.2014 Cumartesi/Saturday
Buhara (Özbekistan) ‘dan Türkmenistan Hudut Kapısına “Huruç” Harekatım ve ?

Yapılan km : 232   09:20 Teker döner 

Günlerdir anlatmaya çalışıyorum: Türkmenistan Vizesi beklemek de, almak da zor. Bugüne kadar aldığım vizeler Schengen, Amerika, Hindistan, Çin, Azerbaycan, Özbekistan, Etiyopya, İsviçre (bir zamanlar), Tanzanya, içinde en zoru Türkmenistan çıktı. Hani biz aynı dili konuşuyoruz, hani biz aynı kökten gelmiyor muyduk ? Hani hep “kardeş” muhabbeti içindeydik. Anlamak zor.
              
Neyse vize konusu benim gıyabımda hallolmuş görünüyor. Pasaportuma yapıştırılmış bir vize pulu yok ama yine de vizem ilgili makamların önünde “dijital” ortamda var (olmalı).
Bu cesaretle sabah 07:00 ‘de uyandım. Dünün yorgunluğunu üzerimden atmış gibi hissediyordum. Zaten uzun süre motosiklet kullanmak yorsa bile pan zehiri sağlam bir duş ve arkasından iyi bir gece uykusu. Yorgun olarak motosiklet kullanmamak gerekir. Bunların yanına zihinsel yoğunluk da dahil edilmeli. Alkolü zaten söylemeye gerek yok.

29 Mayıs sabahı gibi Otelin Kahvaltı salonunda benzer kahvaltı ortamında çok güzel bir kahvaltı yaptım. Sanki otele akşam gelebilirmişçesine check-out ettim. Resepsiyondaki arkadaşlara Türkmenistan ‘a gittiğimi ancak vize konusunda bir dert yaşatırlarsa geri döneceğimi söyledim. Motorun çantalarını yerleştirdim ve huruç harekatı için tekerlek döndü. Buhara sıcak. Hem de sabahın bu saatinde hatırı sayılır şekilde sıcak. 32 der C,
Gökyüzü mavi, belki sarımsı mavi. Çölün yansıması böyle olsa gerek. Dünden ödedeiğim otel ücreti 80.-USD ‘ın para üstü olarak cebimde kalan 20.-USD ‘ı resepsiyonda Som ‘a çevirdim. Karşılığında 48,000.-Som (yaklaşık 40.-TL gibi).

Özbek Sınırından çıkış : 
09:20 ‘de yola koyuldum. Bir iki yanlış yol denemeleri yapıp sonunda Buhara ‘dan ilkönce Batı ‘ya sonra Güney ‘e doğru inen M37 karayolunu buldum. Bu arada günün benzinini de alıverdim. 125 km ‘lik yol sonrasında 11:00 ‘e doğru Özbekistan-Türkmenistan sınır kapısına vardım. Özbekistan tarafına durumu anlattım. Pasaportta vizemin olmadığı ancak vizenin alınmış olduğu filan falan. Adamlar beni engellemediler ve işlemlerimi yaptılar. İçim hoplamaya başladı. Zira Özbek vizesinin 2 giriş hakkının biri kullanılmış durumda ve 2. si de -eğer Türkmenistan ‘a tarafından reddedilirsem- dolacak. Özbek tarafı standart bir çıkış işlemi yaptı. Çok efendi ve dostça davranış sergilediler. Hem motosikletin çıkışı hem de benim çıkışım gerçekleşmiş oldu böylece. Aman ne güzel demeyelim; biraz erken.

Tam motorumu çalıştırıp Türkmen tarafına doğru süreceğim ki bir telefon geldi. Türkiye ‘nin TM Elçiliğinden bir dost arıyordu. Benim vizemin talimatının ilgili makamların önünde olduğu takip numarasının AS-UZ 0108 olduğunu  ve teorik olarak vize işlemi uygulanarak geçişin sağlanacağını söylüyordu bu dost ses. Bir de kabul yazısının bir fotokopisinin istenebileceğini de ilave etti. Burası biraz mide bulandırmadı değil hani.

Neyse ben yaklaşık 300-400 metrelik sınır geçiş bölgesini geçerek ilk Türkmen kulübesine geldim. Burada tecrübeli ve rütbeli bir asker vardı. Beni motorumla birlikte bir ağacın (genelde hiç ağaç yok oralarda) gölgesine yöneltti ve pasaportuma baktı. Vizeyi göremeyeceğini ancak vizemin muhtemelen görevlilerin önünde bilgisayarda olduğunu dile getirdim. Telsizle irtibat kurdu ve benim verdiğim başvuru numarasını ve bazı bilgileri pasaportumdan okudu. İlk önce vize bilgileri yokmuş izlenimine kapıldım. Üsteledim ve vizenin olmadığını söyledi. 33 derece C sıcakta bir de kaynar sular iniyor insanın başından aşağıya. Hemen oradaki tulumba çeşmeden bir kap su doldurdum ve serin serin içmeye başladım. Ağzım kurumuştu, biraz tazelendim. Asker bana elimde bir davet mektubu olup olmadığını sordu. Eğer varsa beni rahatlıkla içeri havale edebileceğini söylüyordu. Ancak bende verilen numaralardan başka hiçbir doküman veya belge yoktu.

Bana tavsiyesi şu oldu hemen geriye Özbek hudut kapısının olduğu yerdeki Cafe/Restoran karışımı binaya gidip orada bulunan faksa fakslatmamı önerdi. Hemen motoruma binip 400 metre geriye geldim. Cafe ‘nin girişi Özbekistan ‘a resmen girmeyi gerektirmeyecek şekilde düzenlenmişti. Sanki bahçesi ve bu restoran “No-Man’s Land” gibiydi. Absurd bir rüyaydı adeta. Bekleyen TIR şoförleri için aslında inanılmaz faydalı bir servis sunuyordu burası.








Belgelerin çoğaltılması için fotokopi, scan imkanı, e-mail alıp vermek için bir bilgisayar ve tabii yemek, çay ve soğuk içecekler. Genellikle TIR şoförleri ve gelip geçen yayanlar için bekleme yeri veya eksik evrak tamamlama noktasıydı.

Hemen Türkiye ‘nin TM Elçiliği ‘nden benim vize işlemimi kendi sorunları olarak addetmiş dostuma bu durumu telefonda özetledim ve onun da bahsettiği kabul mektubunun önemli olduğunu onsuz içeri girmeyeceğimi dile getirdim. Aşgabat cephesinde yoğun faaliyet başladı. Herhalde TM Dışişlerinde ilgili birçok insan arandı ve yardım istendi. Ama nafile. Davet mektubu bir türlü ele geçmiyor. Ben bu arada kah café ‘de kah bahçesinde bir kayısı ağacının gölgesinde oturuyorum ve notlarımı alıyorum.

Türkiye ‘den gelen ve sınırdan geçiş yapmak üzere bekleyen TIR şoförleriyle muhabbete girdim. Onlar bu işin erbabı olmuşlar. Geçmeyi beklemek, evrak beklemek, adamı beklemek, yük beklemek, üzerine kurulu bir yaşamları var adamların. Aslında zaman hovardalığı. Tabii bu arada çok da şikâyet dinledim bu insanlardan. Dönen rüşvetin boyutu, özellikler Türk araçlarına yönelik yapılan sistematik eziyet ve bıktırma. Yüreğini geniş tutup yapılabilir bir iş aslında. Kolay gelsin tümüne.

Arada bir karşılıklı telefon görüşmelerimiz oluyor. Umarım canlarını fazla sıkmadım. Bir kez daha TM tarafındaki askere gittim. Bu defa kendi telefonuyla “sesli” konumda sınır binasındaki bilgisayarın başındaki adamla görüştü. Anlaşılan benim kaydım aynen vardı ve fakat kabul mektubu olmalıydı. Tekrar cafe/restoran ‘a dönüş. Yaklaşık yarı saatte bir Elçiliğimizdeki ahbapla görüşüyorum. Onlara göre davet mektubu ele geçirilmek üzere seferber olmuşlar ve elbette bulunacak ve bana fakslanacak(mail olarak gönderilecek.

Özbekistan ‘a tekrar giriş :
Bu bekleyiş 16:00 ‘ya kadar sürdü. En sonunda hem bizim Elçilik hem ben havlu attık ve Pazartesi gününe bu işin devamının getirilmesine karar verdik. Bugün Cumartesi boşa geçti, yarın Pazar pek bir şey olmaz gibi. Umarım Pazartesi.

Bu arada ben TIR şoförlerinin yoğun tavsiyesi doğrultusunda alternatif güzergâhı Kazakistan, Rusya ve Gürcistan üzerinden oluşturmaya çalışıyorum. Şoförlerden biri Rusça olarak düzenlenmiş bir Kazakistan haritası üzerinden bana izahat verdi. Söylediklerine göre yollar sorunsuz ve temiz, benzin istasyonu bolca var, insanlar daha az sıkıntı yaratıyorlar, ammmaaa motoru sağlam yerlere park etmem gerekiyor. Yani biraz endişe veren hırsızlık uyarısı. Çizdiğimiz alternatif güzergahlardan biri Buhara ‘dan Nukus ‘a yani benim 27 ve 28 Mayıs ‘da uyguladığım rota diğeri ise Taşkent yolu üzerindeki Chinoz ‘dan (Yalaman ‘dan) Kazakistan ‘a girip Batı ‘ya doğru yol kat etmekten geçiyordu.

Düşünülebilir alternatifler ama benim daha önce pek çalışmadığım güzergâhlar. Macera katsayısı yüksek rotalar olacaktır muhtemelen. Nukus tarafı ise Kazakistan çıkarken Karakalpakistan Çöller ‘inden filana devam ediyor. Yani TIR ‘lar için uygun olabilir ama motosikletle nasıl olur? Bilinmezlikleri bol iki güzergâh. Nukus tarafını detaylı anlatan TIR Şoförü biraz kekeme Mardinli. Çok içten ve kalbi temiz birisi izlenimi bıraktı bende. TIR ‘ın kabin kısmına davet etti beni ve buzdolabından mis gibi soğutulmuş ve yıkanmış salatalık ve su ikram etti. Adı Fahrettin ‘di.

Sonunda tekrar Buhara ‘ya dönmek için Özbekistan ın hudut görevlilerine başvurdum. Beni hemen içeri aldılar. Tekrar tüm giriş işlemleri yapıldı. Bu arada kan ter içinde kaldım tekrar.
Hava 33-34 derece C gibi. Tekrar sorgular, sormalar, yine bir süreç. Sonuçta Özbekistan ‘dan sabah çıkıp öğleden sonra tekrar Özbekistan ‘a giriş yapma ayrıcalığını yaşamış oldum.  Özbekistan vizemin 2 giriş hakkı da kullanılmış oldu böylece.

İşler tamamlanınca Buhara ‘daki otelime dönmek üzere motosikletimi sürmeye başladım.
Bu macerayı ben istedim. Bilinmezlikleri yaşamayı ben tercih ettim ve bazı riskleri aldım.
“Huruç” harekatım fiyaskoyla sonuçlandı ve ben kös kös Buhara ‘daki otele dönüyorum.

Karar oluşturma bunalımı :
Akşam 18:00 ‘e doğru Asia Buhara Otel ‘de bana yine aynı odamı verdiler. Sanki bu defa daha temiz ve itinalı hazırlanmıştı odam. Havluların boyutları biraz büyümüştü.
Yine iyi bir duş ve tazelenme. Onlarca düşünce ve alternatifler sarmalında çalışan bir beyin kafatasımı zorlamaktaydı. Ne yapılmalı, nasıl bir yol izlenmeliydi?

Türkmenistan ‘a devam edeceksem çok sağlam gitmeliyim. Yani tartışmaya açılamayacak evrak veya vizeyle gitmeliyim. Zira Özbekistan ‘dan bir daha çıkış yapabilir ama bir daha beni ülkelerine almaz. Özbekistan ‘dan en geç 09 Haziran akşamı 24:00 ‘de çıkmalıyım. Ama nereye doğru? Nukus ‘a devam ederek yaklaşık 550 km yol kat ettikten sonra Kazakistan ‘a buradan geçiş uzunca ve bilinmez bir çöl geçişi demekti. Taşkent tarafından Chinoz (Yalaman) dan Kazakistan ‘a geçebilmek demek uzun ve benim çalışmadığım bir rotayı izlemek olacak. Bir de bunlara motoru Taşkent ‘de emin bir yere bırakıp uçakla Türkiye ‘ye dönmeyi de eklemek gerekir. Yani çok konu var kafamda ama karar oluşturmakta zorlanıyorum.





Akşam hava kararmadan dışarı yürüyüşe çıktım. Buhara ‘nın eğimli duvarları ve surları olan kalesini ziyaret ettim. Bu arada şehirde büyük bir insan kalabalığı vardı. Medresenin önünde önemli bir gösteri var. Kostümler içinde insanlar vatanperver şiirler okuyorlar, ilahi tarzı müzikle desteklenen konuşmalar yapıyorlar. Bu arada kızlar ve erkekler konuya uyan halk kostümleri içinde şarkılar söylüyorlar.



Biraz bunlara takılıp fotoğraf çektikten sonra Dolon Rest diye bir yere yemeğe gittim. Otelime çok yakın bir yerde. Teras katına çıktım ve oturdum. Servis ve yemekler pek düzgün değildi ama bir çoban salata, şiş köfte tarzı kebap (Lula Kebap)yedim. Hemen kalktım ve telime gittim. 22:30 gibi Türk Elçiliği ‘ndeki ahbapla telefonda görüşerek bundan sonra nasıl katkı sunabileceklerini merak ettiğimi söyledim. Olmazsa –külfetli de olsa- tekrar Taşkent ‘e dönüp vizemi şahsen pasaportuma yapıştırılmış olarak almayı düşündüğümü de dile getirdim. Benden ertesi günü 10:00 ‘a kadar beklememi ve Pazar günü olmasına rağmen belki davet mektubunu temin edip bana gönderebileceklerini söyledi. Mutabık kaldık ve yattım. Kafam karmakarışık. Uzunca bir süre sonra uyumuşum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder