MOTOSİKLETLE İPEK YOLU ‘na / By MOTORCYCLE to the SILK ROAD
26. Gün / Day 26
: 10.06.2014 Salı/Tuesday
Özbekistan-Türkmenistan arası Tampon Bölge>>>Mary veya Merv
(Türkmenistan)
Yapılan km : 320 + 63,5
Sabah uyandığımda 07:30
‘du. Savaş ‘ın TIR ‘ında alt ranzada uyanmış ve gürültü yapmamaya özen
göstererek aşağı indim. Biraz etrafı kolaçan ettim. Motosikletimi kontrol
ettim. Her şey normal görünüyordu. Elimi, yüzümü yıkamak için Café ‘ye
yöneldim.
Tampon Bölgedeki Café 'den Özbek Hudut Kapısı |
Bu arada çok
yakınımızdaki TIR'lardan birinin şoförü, Veysel de uyanmıştı. Dün akşam uzunca
bir sohbet imkanımız olan dost, yardımsever, iyi niyetli bir Çankırı ‘lı yurdum
insanıydı. Veysel ‘in TIR ‘ının dolabı yanında konuşlandım. Bu arada çay
demleniyordu.
Veysel kahvaltı
hazırladı. Kahvaltıda zeytin, peynir, domates, bal ve tereyağı var.
Bir de yanında Türk çayı.
Bu arada Veysel, ‘Kahvaltı öncesi bir Türk kahvesi içer miyiz?’
diye sordu ve çay piknik
tüpten bir süreliğine indirilip yerine bir cezve sürüldü. Sabah kahvesini büyük
bir keyifle içtim.
Özbek-Türkmen sınırında Türk Kahvesi |
Üçümüz kahvaltı için
dolabın etrafına çöreklendik. 08:00-08:45 arası kahvaltımızı yaptık.
Koyuncu TIR 'ında uyudum, Veysel 'in TIR 'ında kahvaltıdayım |
Kahvaltı öncesi çankırılı Veysel 'in TIR 'ında |
Veysel 'in TIR 'ında kahvaltı hem de Türk usulü çayla |
İlk kulübe askerlerin
bulunduğu nokta. Cumartesi günü beni karşılayan rütbeli asker kulübede
duruyordu. Bu defa pasaportumda yapışık vizemi görünce beni koca deftere
kaydetti ve işlemlerin yapılacağı 400-500 metre ötedeki binaya gitmemi söyledi.
Yine Türkmenistan girişi
yapıyorum. Bu defa Farap adlı kapıdayım ve Farap şehrine oradan da Mary veya
Merv şehrine gideceğim. 09:00 da başlayan işlemler 10:10 ‘da bitti.
Beklediğim bir şey
değildi. 1 saat 10 dakika mükemmel bir süreydi benim gözümde.
Taşkent ‘deki
Türkmenistan Elçiliğine vize için ödediğim 55.-USD ‘a ek olarak burada 12.-USD
kabul parası, 60.-USD Sigorta ve yakıt katkı bedeli filan gibi toplamda
127.-USD ‘a
Mal olmuştu bu giriş
işlemi. Motosikletin kaydı filan yapıldı, pasaportuma giriş mührü basıldı,
çantalarım arandı ve tıngır mıngır gümrük kapısını Farap ‘a doğru terk ettim.
Cebimde önceki girişten
kalan 14.-Manat ‘dan başka Manat yoktu. Para bozdurmayalım.
Yaklaşık ½ saat sonra
Farap ‘a vardığımda bir bakkal kadına uğradım. Türk şoförler alış veriş
yapıyorlardı. Kadın para da bozuyormuş. Gülümseyen yüzlü bir Türkmen herkese
kısmet olmaz ama bana oldu galiba. Bakkal kadın gülümseyerek sabahıma enerji
kattı ve 10.-USD karşılığı 28.-Manat verdi. Buradan buzzz gibi bir Lipton Ice
Tea ve bir büyük pet şişe su aldım. Motorla seyahate devam. Buranın karakteristiği ise dubalı köprü. Farap denince Amuderya üzerindeki dubalı köprü akla geliyor. Yaklaşık 80-100 metre uzunlukta dubalar birbirine bağlanarak yapılmış bir köprüden geçilmek zorunda. Köprünün başında bir küçük bina ve ofis var. Yerli taşıtlar çok cüzi bir bedelle köprüyü kullanırlarken yabancı taşıtlardan ciddi bedeller alınıyor. Motosikletim ve benden 20.- USD ve 7.-Manat aldılar. Deli Dumrul misali geçenden geçmeyenden para topluyorlar. Uyduruk bir köprüden para topluyorlar.
İlk önce Farap
bitti ve sonra yaklaşık ½ saat sonra Türkmenabat ‘a geldim.
Eski adı Carcev olan bu şehir hiçbir özelliği olmayan sıcağın içinde kavrulan,
kirli ve tozlu görünümlü bir şehir. Etrafta bir sanayi kokusu var. Ama o kadar.
Amuderya üzerinde duba köprüden bir an |
Türkmenabat ‘dan Mary
Şehrine doğru Güney istikametinde yola koyuldum. Sağ ve sol her taraf çöl ve
tekdüze. Tabii sıcaklık 42-44 der C ‘larda. Bir polis kontrol noktasında
geçtikten sonra bir üst geçit gibi yere geldiğimde 3 kadın el dokuması bir
şeyler, deve yününden süsleme eşyaları, soğuk ayran ve özel bir bitkinin
kurutulmuş kök/gövdelerini satıyorlardı.
Su içmek ve fotoğraf
çekmek için durdum ve kadınlarla sohbet ettim.
Kadınlardan biri yüzünü
ve dolayısıyla kafasını tümüyle eşarpla sarmış ve gözlerinde de siyah bir
gözlük vardı. Orijinal bir görüntü veriyordu. Bu kadınlardan ipe dizilmiş
kurutulmuş ağaç köklerinden 3 adet satın aldım. Bunlar şeker diyeti için
yararlı alternatif olabiliyormuş.
Çayı yapılıp her gün
içilmek suretiyle şeker hastalığı kontrol altına alınabiliyormuş.
1,5 litrelik PET şişeye
doldurulmuş ayran aldım. Hakikaten buz gibi ve tuzsuz. Bir miktar içtim,
kalanını yanımda taşımak için motorun arkasında alışkanlık haline gelen poşete koydum. Yol genellikle boş. Zaman
zaman özel otolara rastlanıyor. Kaplaması kötü bozuk yollarda hız kesmeden
gidiyorlar.
İlk önce Taze Zahmet sonra
Bayramaly (Bayram Ali) ve sonunda Mary ‘e vardım. Otel bulmak için şehrin merkezini sordum.
Bana uzunca bir cadde gösterdiler. Merkezin bu cadde ve etrafı olduğunu
belirttiler. Sonuna doğru ilerledim ve bir dönüş yaparak paralel caddesine
geçtim. Tam burada bir otel buldum. O sıcakta inerek otelin içini gördüm ve
45.-USD fiyat aldım. Kahvaltı dahil değil. Otelin içi de pek kasvetliydi. Yeni
otel bakmak üzere ayrıldım.
Bir Türkmen ‘e otel
aradığımı söyledim o da bana ‘Hotel Marguş’ dedi ve arabasını takip edersem
beni götürebileceğini söyledi. Hotel Marguş ana cadde üzerinde ancak Doğu
ucunda. Oteli gördüm ve resepsiyondaki kızla görüştüm. Fiyat 40.-USD ve
kahvaltı dahil.
Derken Vefa isminde bir
bay geldi ve sanki otelin yöneticilerinden biriydi. İstanbul ‘da üniversite
okumuş ve Otelcilik-Turizm mezunu olan Vefa Bey çok iyi Türkçe konuştu benimle.
Efendi birisi.
Bana 215 numaralı odayı
verdiler. Yeterli boyutta olan tek yataklı bir oda. WC ve duş bölümü ayrı
bölmelerde. Çantalarımı açarak uygun kıyafetlerimi giyindim. Motor kıyafetlerini
her zamanki gibi havalandırmak üzere odada bazı yerlere serpiştirdim. Bir iki yıkanacakları
yıkadım ve kurumaları için odada astım.
İşim bittiğinde aşağı
inerek hemen otelin sağ yanında yer alan büyük parsel üzerine kurulmuş Müze ‘yi
ziyaret ettim. Müzenin girişinde ülkenizi tanıyın tarzında bir ifade vardı.
Burası Mary ‘nin tek
müzesiymiş. Giysiler, silahlar, mutfak eşyaları, bazı tablolar, eski zaman
seramikleri ve kab kaçakları vardı. Geçmişteki yaşam koşulları ve yaşama ait
kesitler maketler ve dekorlarla anlatılmaktaydı. Müzenin içinde fotoğraf
makinası kullanmadım.
Müzeyi tamamladıktan
sonra hemen yanı başındaki otelimin loby ‘sine döndüm ve buz gibi bir Pepsi
sipariş ettim. Dışarıda hava 42 der C. Biraz güneş düşsün daha sonra yaklaşık
30 km ötedeki Eski Merv alanına gitmeyi planladım. 17:30 gibi motoruma atlayıp
Eski Merv şehri ‘nin kalıntılarını görmek için hareket ettim. Eski Merv Şehri
Mary ‘den yaklaşık 30 km daha Doğuda yer alan Bayramaly (Bayram Ali)‘da
bulunuyor. Gayet güzel bir yol var. 30 km ‘lik bu yolu akşamın serinlemeye
başlayan güneşinde kat ettim. Eski Merv tamamen kerpiçten yapılmış fazla muhkem
görünmeyen surlarla çevrili. Bayramaly ‘nin hemen içinde yaklaşık 600 metre x
1,500 metre boyutlarında (900 dönümlük) bir alanı kaplıyor. Dört tarafında,
erozyondan aşınıp gitmesine rağmen surları duruyor. İçerisi ise bomboş. Herhangi
bir yapı kalmamış. Motosikletimle içinde oluşmuş toprak yollarda dolaştım.
Kuzey tarafındaki gedikten dışarı çıktım. Tekrar içeri. Bizim anladığımız
tarihi eski bina veya kale tarzı değil.
Bu bölgelerde tarihi
yerleşimler ağırlıklı olarak çamur ve kerpiçten yapılmış. Ben bunu etrafta taş
olmamasına yordum.
Tekrar otelimin olduğu yeni Mary (Merv) kentine döndüm. Merv ‘e girince bir gün sonrası yapacağım etap için benzinimi doldurdum. Bazı cihazlarım için kalem pil takviyesinde bulundum. Marketler gayet donanımlı. Bir çok gıda maddesi, içecek, temizlik malzemesi bulmak mümkün. Bir Afrika ülkesi gibi değil. Bisküviler ve bazı yiyecekler açık kolilerde, büyük paketlerde açık olarak satılmasına rağmen gayet iyi durumda (çocukluğumda İstanbul ‘da mahalle bakkalından açık bisküvi aldığımız yıllara gittim).
Tekrar otelimin olduğu yeni Mary (Merv) kentine döndüm. Merv ‘e girince bir gün sonrası yapacağım etap için benzinimi doldurdum. Bazı cihazlarım için kalem pil takviyesinde bulundum. Marketler gayet donanımlı. Bir çok gıda maddesi, içecek, temizlik malzemesi bulmak mümkün. Bir Afrika ülkesi gibi değil. Bisküviler ve bazı yiyecekler açık kolilerde, büyük paketlerde açık olarak satılmasına rağmen gayet iyi durumda (çocukluğumda İstanbul ‘da mahalle bakkalından açık bisküvi aldığımız yıllara gittim).
Otele geldim. Soğuk bir
bira (piva deniyor burada) sipariş ettim. Daha sonra biramı alarak yemek
salonuna geçtim. Hotel Marguş modern bir otel. Lokanta bölümü aynı zamanda
kahvaltı salonu biraz küçük. Sipariş ettiğim salata ve ilk yemek geldi, ancak
ana yemek olarak sipariş ettiğim ızgara bir türlü gelmek bilmedi. Garson kız
gidip gelip gülümsüyor ve gelecek gibi bir işaretler yapıyor ama bir türlü
gelmek bilmedi. Ben de iptal ettirdim ve lokanta bölümünden ayrıldım.
Daha sonra bir süre loby ‘de
oyalandım ve sonra uyumaya odama çekildim. Yarınki etabın kısa görünmesine
rağmen Türkmenistan-İran sınır geçişi olacağı için vakit alacağını düşünüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder