1 Haziran 2014 Pazar

27.05.2014:-MOTOSİKLETLE İPEK YOLU ‘na / By MOTORCYCLE to the SILK ROAD

MOTOSİKLETLE İPEK YOLU ‘na  /  By MOTORCYCLE to the SILK ROAD
12. Gün  /  Day 12  : 27.05.2014 Salı/Tuesday
Köneürgenç (Türkmenistan) >>>Xiva (Özbekistan)
Yapılan km: 280 (?)

Türkmenistan ‘ın Köneürgenç kasabasından Özbekistan ‘a geçiş yapılan sınır kapısı 24 saat açık değil. Mesai saatleri doğrultusunda çalışılan ve işlem yapılan bir kapı. Mesai başlangıcı da 09:00 ‘muş meğer. Ben ise erken erken Xiva ‘ya varayım düşüncesiyle 07:15 ‘de kahvaltı yapmaksızın otelden ayrıldım ve 15 dakika sonra da sınırdaydım. Kapıda 4 adet TIR beklemekteydi. Şoförleri hiç görünmediklerinden uyuyorlardır diye düşündüm. Yanılmadığımı 1 saat kadar sonra anladım.
Köneürgenç Sınır Kapısında bekleyiş
Sınırda dikenli tellerden yapılmış tipik bir sınır çiti var. Arkasında da iz şeridi oluşturmuşlar.
Etraf gayet güzel yeşilliklerle kaplı. Özbekistan tarafından bu tarafa küçük bir dere akıyor. Kuş sesleri de ayrı bir huzur veriyor. Motordan indim ve askere kapının kaçta açılacağını sordum. Çooook zayıf İngilizce biliyorlar. Bir saat sonra demekle saat dokuzu kastediyormuş. Bu arada kapıda göreve yapan memurlar, askerler evlerinden gelmekteler.
Kapıdaki asker onlara sınırın gerçek anlamda kapısını açıyor. Yaklaşık 400 metre ilerideki gümrük ve sınır işlemlerinin yapıldığı Türkmenistan binasına yürümeleri gerekiyor.
Kimisi özel otomobiliyle gelip buraya park ediyor ve askerin açtığı kapıdan girerek yürüyorlar. Ben bu arada yanımda bulunan ve Aşgabat ‘dan almış olduğum simitlerle kahvaltımı yaptım. Bir de çay olsa iyi gidecek. Ama fazla lüks bir beklenti oldu bu. Bir de köpek peydahlandı. Kahvaltımın bir kısmını da onunla paylaştım. Uzun süre etrafımda seğirtip durdu. Saat 09:00 da asker kapıyı kullanıma açtı. Ve bugünün ilk kişisi benim.
Motorumla yaklaşık 400 metrelik yolu aşıp gösterilen yerde park ettim. Yine bir Türkmenistan sınır tiyatrosu. Bu defa çıkış yapacağım ama beyler bu işi çok abartmışlar.
Çoğu işlem kara kaplıya kaydetmek üzerine kurulu. Motorun ruhsatı kaydedildi, girişte verdikleri karayolu güzergâh planı kaydedildi ve elimden alındı. Bu arada genç bir asker yanıma geldi. Elinde boş yarım sayfa bir beyaz kağıt ve kalem var. Benimle röportaj yapıyor. Kimmişim, kaç yaşındaymışım, nerede yaşarmışım, mesleğim neymiş, işim var mıymış gibi zırva sapan sorular. Ve bunlara verdiğim cevapları sanki anket yaparmışcasına kâğıda yaza yaza not alıyor. Bir yandan da bankoda bir başka rütbeli asker pasaportumu kaydediyor. Neyse işlemler biter gibi oldu. Bu defa diğer bir bankoda gerçek anlamda pasaportuma çıkış damgasını vuran askerle görüşüyorum. Bu damgayı vurdu. Yani resmen Türkmenistan ‘dan çıktım. “Gidiyorum değil mi ?” diye sordum. ‘Tamam’ dediler. Motoruma bindim devam. Tam Türkmenistan sınırını terk etmek üzere son noktaya yanaştığımda arkadan ıslıklar filan ve geri çağrıldım. Adamlar diplomatik olup olmadığını soruyorlar. ‘Yahu diplomatik değilim, düz vatandaşım, salın gideyim artık’ diyorum. Bu konuyu irdelemek için tekrar içeri aldılar. Meğer diplomatik olmayınca bagaja
bakmaları gerekiyormuş. Bir üst rütbeli asker yanına sivil birini de aldı, motorun park ettiğim yerde çantalarını açtırdı ve üstün körü de olsa bakıyor. Artık kızmaya başladım. ‘Giderken neye bakıyorsunuz ?’ diyorum ve mırıldanıyorum. Sonunda rütbeli ve güleç yüzlü olan asker tatlı tatlı ‘Kızma bize emir kuluyuz’ tarzından birkaç kez beni ikna etmeye çalıştı. Yaklaşımı iyiydi ama sonuçta işler uzuyordu. Bu defa Türkmenistan ‘dan her anlamda çıkabildim.

Yaklaşık 200 metre sonra Özbekistan sınır kapısına girdiğimde burada yaklaşık 4-5 memur ve asker karışımı motorun başına dikildiler. Hoş geldin beş gittin filan muhabbet ediyorlar. Biri pasaportumu aldı incelemeye başladı. Ama her şey motorun başında ve resmi bir görüntüden uzak bir tarzda. İşin zorluğu sonra çıktı. Giriş bildirgesi doldurdum,
2 nüsha. Bir bankoda pasaportun girişi yapıldı. Diğer bankoda motosikletin girişi yapıldı.
40-45 yaşlarında olan rütbeli bir asker bilgisayarda bazı formlar doldurdu ve bu işlemler
araya giren telefonlardan dolayı sürdükçe sürdü. Hiçbir para almadılar. Motorla ilgili sigorta v.s istemediler. Şaşırtıcı bir durum. Bunlar da ne amaçla geldiğimi, Özbekistan ‘da nereleri ne kadar süreyle gezeceğimi filan sorguladılar. Sonra motorun başına geldiler ve çantaların içini tek tek çıkarttırıp incelediler. Fotoğraf makinamla ilgilendiler. Küçük kamera çantasının içinden memory kartları bulup hemen ona buna duyurmaya başladılar. İçlerine bakacağız diyorlar. ‘Yahu boş bunlar henüz dolmadı’ dedim. Neyse ikna oldular da teferruatlı bir uğraştan kurtardık. Sonra beni kişilerin üstünün arandığı bölüme aldılar.

El detektörüyle üstümü kontrol etti. Cüzdanımı açtı. Deklare ettiğim paraların gerçekle uyumlu olup olmadığını paraları tek tek sayarak kontrol etti. Bu arada etrafta da bazı sivil kişiler filan var, onlar da ilgiyle izliyorlar. Neyse sona geldik. Bana gidebileceğimi söylediler. Bindim motoruma ve Xo Jayli sınır şehrine doğru motorumu sürdüm. Sınır geçişi 09:00 ila 10:30 arasında tamamlanmıştı.

Üzerimde hiç Özbek parası yok. Çok susamıştım ve dışarısı 40 derece C sıcaktı.
Xo Jayli ‘dan, Nukus şehrine devam ettim. Tam bir kaos. Hiç trafik levhası yok. Bu arada 1.- USD vererek bir bakkaldan bir büyük su ve bir de Ice Tea aldım. Serin serin Ice Tea ‘yi orada mideye indirdim. Sora sora Urgenç-Xiva tarafına doğru yol bulmaya çalışıyorum. Neyse bir iki denemeyle buldum. Bir ara yaklaşık 5-6 km yanlış bir yönde gidip Amuderya ‘nın üzerinden geçip tekrar geri dönmek zorunda kaldım. Zira gidiş yönüme göre Amuderya Nehri ‘nin sağ tarafımda kalması gerekiyor.
Amuderya Nehri kimi yerlerde yayılmış

Amuderya Nehri
Yol düzene girdi. Şehrin keşmekeşinden çıkınca hızlandım ve bu da doğal klima anlamına geliyor motosiklette. Bugünün bilfiil yolu kısa. Fakat baştaki gümrük ve sınır geçiş işlemleri benim de tepemin tasını ısıttı. Önümde güzel bir güzergah var. Tamamen Amuderya ‘nın suladığı alanlar ve vaha olarak gelişmiş bir bölge. Gidiş yönüne göre sağ tarafım yeşillik ve ağaçlarla kaplı. Sol taraf ise tekrar alabildiğine çöl. Gerçek anlamda kum ve ölü topraktan oluşan çöl. Öbek öbek çalılara rastlanıyor. Urgenç ‘e varmam ve arkasından da yaklaşık 35 km ötedeki Xiva ‘ya ulaşmam gerekiyor. Benzinim yeterince var. Beni otelime kadar götürecek gibi hesap yapıyorum.

Urgenç bakımlı ve temiz bir şehir. Havaalanı olan ve bu bölgenin en işlek şehri. Turistik amaçlı gelişmiş bir şehir. Urgenç ‘i Xiva ‘ya uzun düz bir yol bağlıyor. Üzerinde sağlı sollu troleybüs elektrik hatları çekilmiş. Sanki 20-25 km troleybüs bağlantısı var gibi.

Xiva ‘ya ulaştım. Tam bir tarih şehri. Xiva ‘nın caddelerinde ilerlerken bir Uzbekistan Milli Bankı ‘nı gördüm. Hemen bahçesine girip motorumu park ettim. Bankanın girişinde güvenlik memuruna durumu anlattım. Beni bir bankoya götürdü. Kız yok. Sonra ‘Güli, Güli’ diye seslenmeye kızı aramaya başladı. Bu arada benim Türkiye ‘den geldiğimi filan anlatıyor ve bana bakmaya gelenler oluyor. İlk sohbet Polat Alemdar ‘la açılıyor. Hem Türkmenistan ‘da hem de Özbekistan ‘da Türkiye denince akla Polat Alemdar geliyor.
Beni de sanki onun yerine koyup inceliyorlar.

Güli sonunda geldi. Gülümseyerek 150.-USD ‘ı aldı ve bana 350,000.-Som verdi. Hepsi binlik kupür ve neredeyse 3 deste para. Olmaz böyle bir şey. Cüzdan değil, çantada taşımak gerekiyor. Kredi kartı da geçmediği için herkes desteyle para taşımaya alışık burada.
350 Som = 150 USD
Güvenlik memurunun tarifiyle otelime doğru yola çıkıyorum. Yaklaşık 1 km sonra otele gelmiş olacağım. Dedim ya Xiva tarihte yaşayan bir şehir. Itchan Kale ‘dedikleri yer hala yaşayan ortaçağ şehri gibi. Duvarlarla çevrili en az 400 dönümlük bir alan ve içinde evler, camiler, kervansaraylar ve tarihi binalar filan var.

Bunun etrafından dolanarak otelimi buldum. Otelin ön cephesi Itchan Kale ‘nin güney giriş kapısına bakıyor. Otel şık ve temiz. İki katlı düzgün bir yapı. Motosikletimi park edip mutlulukla otelin serin lobby ‘sine girdim ve kayıt işlemleri. Burada geceliği 80.-USD vereceğim. Kahvaltı dahil.  Odama çıktım. Çok geniş ve rahat. Banyo mükemmel.

Hemen soyunup dökünüp duşumu alıyorum ve biraz güneşin etkisini azaltmasını bekliyorum. Sonra dışarı çıkıp Itchan kale ‘yi gezeceğim. Bu arada otelin yöneticilerinden
Munis Bey ‘le tanıştım. Ankara ‘da Otelcilik okumuş ve şimdi memleketi Özbekistan ‘da otel yönetici olarak çalışıyor. Çok iyi Türkçe konuşuyor, iyi anlaşıyoruz.
Itchan Kalenin Güney Girişi
Otelin hemen karşı çaprazında bulunan kapıdan şehre girdim. Sokaklar eski, tozlu, taşlı.
Evler orijinal eski yapılar. Tahta oymacılığı meşhur. Birçok atölyede ustalar, gençler oymacılık yapıyorlar. Bunlar dükkânlarda veya direkt atölyelerde satılıyor. 
Itchan Kale 'nin yerleşim planı
Bu arada bir mavi elbiseli yaşlı kadın benimle tanışmak istedi. Gülümseyerek hoş beş ediyoruz. Yaklaşık 60-65 yaşlarında. Türkçe anlaşabiliyoruz. Beni hemen orada yol kenarındaki evine davet ediyor. Beni eve buyur ettikten sonra bana Özbek nan ‘ı veriyor. Bir parça aldım, yedim. Arkasından çay verdi. Evin yaşlısı bu kadınmış. Gelini ve kızıyla ve torunlarıyla birlikte bu evde yaşıyormuş. Kapıdan direkt uzun bir dikdörtgen odaya giriliyor. Sağda ve solda benzeri uzun iki oda daha var. Bunlar herhalde yatak odaları. Kapıdan direkt girilen ise yaşam mahali gibi bir yer. Yerler halı kaplı. Duvar halılarıyla da süslenmiş.
Kadıncağız resim çekmem konusunda ısrarcı. Hem evini hem de kendisini çekebileceğim söylüyor. Ben şaşkın bir şekilde bir iki fotoğraf aldım. ‘Dur bakalım bu iş nereye varacak ?’
Neyse tekrar uğrayacağımı söyleyerek ayrıldım. Benden para ister gibi bir hali vardı.
1,000 Som verdim. Para konusuna gelince 1,000.-Som = 43 US Cent = 90 Kuruş ‘a denk geliyor. Bir litrelik pet şişe suyu 1,000.-Som ‘a alabilmek mümkün.




Eski şehrin sokaklarını arşınladım. Medreseler, kervansaraylar, camiler, minareler.
Birçok şey orijinal haliyle neredeyse ayakta .Xiva İpek Yolunun bir zamanlarki duraklarından biri. 
Seyahatimin amacı "İpek Yolu"

Dolaşırken birkaç gençle tanıştım. İsimleri Ahmet, Hikmet ve..
Özbekler dostluğa eğilimli, tanışmayı ve sohbeti seven sıcak kanlı insanlar. Hele bir de Polat Alemdar bağlantısı var ki, sormayın gitsin.
Hava kararırken otele dönüyorum. Sokakta oynayan birkaç kız çocuğuna rastladım. En büyüğü 9 yaşında diğerleri daha küçük. Bir de babalarının kucağında olan en küçük kız kardeş var. Zühre, Melike, Müşteri …. gibi isimleri. Büyük olan hepsini bana tanıştırdı.
Fotoğraf çekmemi istediler. Ben de birkaç poz fotoğraf çektim böylece.
Otele döndüğümde bizim Globetrotter ‘cıların gelmiş olduklarını motorlarını görünce anladım. Anlaşılan onlarla yolumuzu bu defa Xiva ‘da kesişmişti. Motor gailesi uğruna bira arada olunca enerji alış verişi rahatlıyor. Dostluk ve sohbet motor eksenli gelişiyor.

Yemeğe oturmadan önce yanımdaki lolipoplardan bir miktar alarak havanın kararmasına rağmen eski şehrin içine daldım. Önce fotoğraflarını çektiğim küçük kızlara lolipop dağıtımı, arkasından da yaşlı kadının evine gidip açık kapıdan içeri seslenip orada lolipop dağıtımı yaptım. Bu ziyarette kadının kızı ve gelini ve de torunları evdeydi. Onlar da fotoğraf çekilmek istediler. Anlaşılır gibi değil. Bu kadar fotoğraf merakı ve de kendine kalmayacağını bile bile.

Benzin sıkıntısı olduğu haberin önceki konuşmamızda Munis Bey ‘den öğrenmiştim.
Karaborsa olarak 5 litrelik bidonlar veya PET şişelerde benzin satışı yapan karaborsacılar varmış. Yarın yola çıkacağım için hemen benzin işini halletmeliyim. Otelin resepsiyonunda görevli çocukla birlikte motora bindik ve benzin satan birini bulduk. 25 litre benzin aldım. Kırmız plastik yedek bidon dahil. 100,000.-Som para verdim. Aslında benzin istasyonundaki fiyatı yaklaşık 2,600.- Som ama karaborsadan 4,000.-Som ‘a almış oldum.

Benzin açısından içim rahat olarak Otele döndük. Yemeğe oturdum. Özel yeşil bir spagetti tarzı makarna ve üzeri Özbeklerin sevdiği bir etli, bezelyeli ve patatesli sosla kaplı.
Arkasından Xiva ‘ya özgü şaşlik yani ateşte pişirilmiş şiş tarzı.


Yemekte bizim Globetrotter ‘cılarla sohbet ettik. 

Bir süre sonra da odama çekildim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder