MOTOSİKLETLE İPEK YOLU ‘na / By MOTORCYCLE to the SILK ROAD
12. Gün / Day 12
: 27.05.2014 Salı/Tuesday
Köneürgenç (Türkmenistan) >>>Xiva (Özbekistan)
Yapılan km: 280 (?)
Türkmenistan ‘ın
Köneürgenç kasabasından Özbekistan ‘a geçiş yapılan sınır kapısı 24 saat açık
değil. Mesai saatleri doğrultusunda çalışılan ve işlem yapılan bir kapı. Mesai
başlangıcı da 09:00 ‘muş meğer. Ben ise erken erken Xiva ‘ya varayım
düşüncesiyle 07:15 ‘de kahvaltı yapmaksızın otelden ayrıldım ve 15 dakika sonra
da sınırdaydım. Kapıda 4 adet TIR beklemekteydi. Şoförleri hiç
görünmediklerinden uyuyorlardır diye düşündüm. Yanılmadığımı 1 saat kadar sonra
anladım.
Sınırda dikenli tellerden
yapılmış tipik bir sınır çiti var. Arkasında da iz şeridi oluşturmuşlar.
Köneürgenç Sınır Kapısında bekleyiş |
Etraf gayet güzel
yeşilliklerle kaplı. Özbekistan tarafından bu tarafa küçük bir dere akıyor. Kuş
sesleri de ayrı bir huzur veriyor. Motordan indim ve askere kapının kaçta
açılacağını sordum. Çooook zayıf İngilizce biliyorlar. Bir saat sonra demekle
saat dokuzu kastediyormuş. Bu arada kapıda göreve yapan memurlar, askerler
evlerinden gelmekteler.
Kapıdaki asker onlara
sınırın gerçek anlamda kapısını açıyor. Yaklaşık 400 metre ilerideki gümrük ve
sınır işlemlerinin yapıldığı Türkmenistan binasına yürümeleri gerekiyor.
Kimisi özel otomobiliyle
gelip buraya park ediyor ve askerin açtığı kapıdan girerek yürüyorlar. Ben bu
arada yanımda bulunan ve Aşgabat ‘dan almış olduğum simitlerle kahvaltımı
yaptım. Bir de çay olsa iyi gidecek. Ama fazla lüks bir beklenti oldu bu. Bir de
köpek peydahlandı. Kahvaltımın bir kısmını da onunla paylaştım. Uzun süre
etrafımda seğirtip durdu. Saat 09:00 da asker kapıyı kullanıma açtı. Ve bugünün
ilk kişisi benim.
Motorumla yaklaşık 400
metrelik yolu aşıp gösterilen yerde park ettim. Yine bir Türkmenistan sınır
tiyatrosu. Bu defa çıkış yapacağım ama beyler bu işi çok abartmışlar.
Çoğu işlem kara kaplıya
kaydetmek üzerine kurulu. Motorun ruhsatı kaydedildi, girişte verdikleri
karayolu güzergâh planı kaydedildi ve elimden alındı. Bu arada genç bir asker
yanıma geldi. Elinde boş yarım sayfa bir beyaz kağıt ve kalem var. Benimle
röportaj yapıyor. Kimmişim, kaç yaşındaymışım, nerede yaşarmışım, mesleğim
neymiş, işim var mıymış gibi zırva sapan sorular. Ve bunlara verdiğim cevapları
sanki anket yaparmışcasına kâğıda yaza yaza not alıyor. Bir yandan da bankoda bir başka rütbeli asker pasaportumu kaydediyor. Neyse işlemler biter gibi oldu.
Bu defa diğer bir bankoda gerçek anlamda pasaportuma çıkış damgasını vuran
askerle görüşüyorum. Bu damgayı vurdu. Yani resmen Türkmenistan ‘dan çıktım. “Gidiyorum
değil mi ?” diye sordum. ‘Tamam’ dediler. Motoruma bindim devam. Tam Türkmenistan
sınırını terk etmek üzere son noktaya yanaştığımda arkadan ıslıklar filan ve
geri çağrıldım. Adamlar diplomatik olup olmadığını soruyorlar. ‘Yahu diplomatik
değilim, düz vatandaşım, salın gideyim artık’ diyorum. Bu konuyu irdelemek için
tekrar içeri aldılar. Meğer diplomatik olmayınca bagaja
bakmaları gerekiyormuş.
Bir üst rütbeli asker yanına sivil birini de aldı, motorun park ettiğim yerde
çantalarını açtırdı ve üstün körü de olsa bakıyor. Artık kızmaya başladım. ‘Giderken
neye bakıyorsunuz ?’ diyorum ve mırıldanıyorum. Sonunda rütbeli ve güleç yüzlü
olan asker tatlı tatlı ‘Kızma bize emir kuluyuz’ tarzından birkaç kez beni ikna
etmeye çalıştı. Yaklaşımı iyiydi ama sonuçta işler uzuyordu. Bu defa
Türkmenistan ‘dan her anlamda çıkabildim.
Yaklaşık 200 metre sonra
Özbekistan sınır kapısına girdiğimde burada yaklaşık 4-5 memur ve asker
karışımı motorun başına dikildiler. Hoş geldin beş gittin filan muhabbet
ediyorlar. Biri pasaportumu aldı incelemeye başladı. Ama her şey motorun
başında ve resmi bir görüntüden uzak bir tarzda. İşin zorluğu sonra çıktı.
Giriş bildirgesi doldurdum,
2 nüsha. Bir bankoda
pasaportun girişi yapıldı. Diğer bankoda motosikletin girişi yapıldı.
40-45 yaşlarında olan
rütbeli bir asker bilgisayarda bazı formlar doldurdu ve bu işlemler
araya giren telefonlardan
dolayı sürdükçe sürdü. Hiçbir para almadılar. Motorla ilgili sigorta v.s
istemediler. Şaşırtıcı bir durum. Bunlar da ne amaçla geldiğimi, Özbekistan ‘da
nereleri ne kadar süreyle gezeceğimi filan sorguladılar. Sonra motorun başına
geldiler ve çantaların içini tek tek çıkarttırıp incelediler. Fotoğraf
makinamla ilgilendiler. Küçük kamera çantasının içinden memory kartları bulup
hemen ona buna duyurmaya başladılar. İçlerine bakacağız diyorlar. ‘Yahu boş bunlar
henüz dolmadı’ dedim. Neyse ikna oldular da teferruatlı bir uğraştan kurtardık.
Sonra beni kişilerin üstünün arandığı bölüme aldılar.
El detektörüyle üstümü
kontrol etti. Cüzdanımı açtı. Deklare ettiğim paraların gerçekle uyumlu olup
olmadığını paraları tek tek sayarak kontrol etti. Bu arada etrafta da bazı
sivil kişiler filan var, onlar da ilgiyle izliyorlar. Neyse sona geldik. Bana gidebileceğimi
söylediler. Bindim motoruma ve Xo Jayli sınır şehrine doğru motorumu sürdüm. Sınır geçişi 09:00 ila
10:30 arasında tamamlanmıştı.
Üzerimde hiç Özbek parası
yok. Çok susamıştım ve dışarısı 40 derece C sıcaktı.
Xo Jayli ‘dan, Nukus
şehrine devam ettim. Tam bir kaos. Hiç trafik levhası yok. Bu arada 1.- USD
vererek bir bakkaldan bir büyük su ve bir de Ice Tea aldım. Serin serin Ice Tea
‘yi orada mideye indirdim. Sora sora Urgenç-Xiva tarafına doğru yol bulmaya
çalışıyorum. Neyse bir iki denemeyle buldum. Bir ara yaklaşık 5-6 km yanlış bir
yönde gidip Amuderya ‘nın üzerinden geçip tekrar geri dönmek zorunda kaldım.
Zira gidiş yönüme göre Amuderya Nehri ‘nin sağ tarafımda kalması gerekiyor.
Yol düzene girdi. Şehrin
keşmekeşinden çıkınca hızlandım ve bu da doğal klima anlamına geliyor
motosiklette. Bugünün bilfiil yolu kısa. Fakat baştaki gümrük ve sınır geçiş
işlemleri benim de tepemin tasını ısıttı. Önümde güzel bir güzergah var.
Tamamen Amuderya ‘nın suladığı alanlar ve vaha olarak gelişmiş bir bölge. Gidiş
yönüne göre sağ tarafım yeşillik ve ağaçlarla kaplı. Sol taraf ise tekrar
alabildiğine çöl. Gerçek anlamda kum ve ölü topraktan oluşan çöl. Öbek öbek
çalılara rastlanıyor. Urgenç ‘e varmam ve arkasından da yaklaşık 35 km ötedeki
Xiva ‘ya ulaşmam gerekiyor. Benzinim yeterince var. Beni otelime kadar
götürecek gibi hesap yapıyorum.
Amuderya Nehri kimi yerlerde yayılmış |
Amuderya Nehri |
Urgenç bakımlı ve temiz
bir şehir. Havaalanı olan ve bu bölgenin en işlek şehri. Turistik amaçlı
gelişmiş bir şehir. Urgenç ‘i Xiva ‘ya uzun düz bir yol bağlıyor. Üzerinde sağlı
sollu troleybüs elektrik hatları çekilmiş. Sanki 20-25 km troleybüs bağlantısı
var gibi.
Xiva ‘ya ulaştım. Tam bir
tarih şehri. Xiva ‘nın caddelerinde ilerlerken bir Uzbekistan Milli Bankı ‘nı
gördüm. Hemen bahçesine girip motorumu park ettim. Bankanın girişinde güvenlik
memuruna durumu anlattım. Beni bir bankoya götürdü. Kız yok. Sonra ‘Güli, Güli’
diye seslenmeye kızı aramaya başladı. Bu arada benim Türkiye ‘den geldiğimi
filan anlatıyor ve bana bakmaya gelenler oluyor. İlk sohbet Polat Alemdar ‘la
açılıyor. Hem Türkmenistan ‘da hem de Özbekistan ‘da Türkiye denince akla Polat
Alemdar geliyor.
Beni de sanki onun yerine
koyup inceliyorlar.
Güli sonunda geldi.
Gülümseyerek 150.-USD ‘ı aldı ve bana 350,000.-Som verdi. Hepsi binlik kupür ve
neredeyse 3 deste para. Olmaz böyle bir şey. Cüzdan değil, çantada taşımak
gerekiyor. Kredi kartı da geçmediği için herkes desteyle para taşımaya alışık
burada.
350 Som = 150 USD |
Bunun etrafından
dolanarak otelimi buldum. Otelin ön cephesi Itchan Kale ‘nin güney giriş
kapısına bakıyor. Otel şık ve temiz. İki katlı düzgün bir yapı. Motosikletimi
park edip mutlulukla otelin serin lobby ‘sine girdim ve kayıt işlemleri. Burada
geceliği 80.-USD vereceğim. Kahvaltı dahil.
Odama çıktım. Çok geniş ve rahat. Banyo mükemmel.
Hemen soyunup dökünüp
duşumu alıyorum ve biraz güneşin etkisini azaltmasını bekliyorum. Sonra dışarı
çıkıp Itchan kale ‘yi gezeceğim. Bu arada otelin yöneticilerinden
Munis Bey ‘le tanıştım.
Ankara ‘da Otelcilik okumuş ve şimdi memleketi Özbekistan ‘da otel yönetici
olarak çalışıyor. Çok iyi Türkçe konuşuyor, iyi anlaşıyoruz.
Otelin hemen karşı
çaprazında bulunan kapıdan şehre girdim. Sokaklar eski, tozlu, taşlı.
Itchan Kalenin Güney Girişi |
Evler orijinal eski
yapılar. Tahta oymacılığı meşhur. Birçok atölyede ustalar, gençler oymacılık
yapıyorlar. Bunlar dükkânlarda veya direkt atölyelerde satılıyor.
Bu arada bir
mavi elbiseli yaşlı kadın benimle tanışmak istedi. Gülümseyerek hoş beş
ediyoruz. Yaklaşık 60-65 yaşlarında. Türkçe anlaşabiliyoruz. Beni hemen orada
yol kenarındaki evine davet ediyor. Beni eve buyur ettikten sonra bana Özbek
nan ‘ı veriyor. Bir parça aldım, yedim. Arkasından çay verdi. Evin yaşlısı bu
kadınmış. Gelini ve kızıyla ve torunlarıyla birlikte bu evde yaşıyormuş. Kapıdan
direkt uzun bir dikdörtgen odaya giriliyor. Sağda ve solda benzeri uzun iki oda
daha var. Bunlar herhalde yatak odaları. Kapıdan direkt girilen ise yaşam mahali
gibi bir yer. Yerler halı kaplı. Duvar halılarıyla da süslenmiş.
Itchan Kale 'nin yerleşim planı |
Kadıncağız resim çekmem
konusunda ısrarcı. Hem evini hem de kendisini çekebileceğim söylüyor. Ben şaşkın
bir şekilde bir iki fotoğraf aldım. ‘Dur bakalım bu iş nereye varacak ?’
Neyse tekrar uğrayacağımı
söyleyerek ayrıldım. Benden para ister gibi bir hali vardı.
1,000 Som verdim. Para
konusuna gelince 1,000.-Som = 43 US Cent = 90 Kuruş ‘a denk geliyor. Bir
litrelik pet şişe suyu 1,000.-Som ‘a alabilmek mümkün.
Birçok şey orijinal
haliyle neredeyse ayakta .Xiva İpek Yolunun bir zamanlarki duraklarından biri.
Dolaşırken birkaç gençle tanıştım. İsimleri Ahmet, Hikmet ve..
Seyahatimin amacı "İpek Yolu" |
Dolaşırken birkaç gençle tanıştım. İsimleri Ahmet, Hikmet ve..
Özbekler dostluğa
eğilimli, tanışmayı ve sohbeti seven sıcak kanlı insanlar. Hele bir de Polat
Alemdar bağlantısı var ki, sormayın gitsin.
Hava kararırken otele
dönüyorum. Sokakta oynayan birkaç kız çocuğuna rastladım. En büyüğü 9 yaşında
diğerleri daha küçük. Bir de babalarının kucağında olan en küçük kız kardeş
var. Zühre, Melike, Müşteri …. gibi isimleri. Büyük olan hepsini bana
tanıştırdı.
Fotoğraf çekmemi
istediler. Ben de birkaç poz fotoğraf çektim böylece.
Otele döndüğümde bizim
Globetrotter ‘cıların gelmiş olduklarını motorlarını görünce anladım. Anlaşılan
onlarla yolumuzu bu defa Xiva ‘da kesişmişti. Motor gailesi uğruna bira arada
olunca enerji alış verişi rahatlıyor. Dostluk ve sohbet motor eksenli gelişiyor.
Yemeğe oturmadan önce
yanımdaki lolipoplardan bir miktar alarak havanın kararmasına rağmen eski
şehrin içine daldım. Önce fotoğraflarını çektiğim küçük kızlara lolipop
dağıtımı, arkasından da yaşlı kadının evine gidip açık kapıdan içeri seslenip
orada lolipop dağıtımı yaptım. Bu ziyarette kadının kızı ve gelini ve de
torunları evdeydi. Onlar da fotoğraf çekilmek istediler. Anlaşılır gibi değil.
Bu kadar fotoğraf merakı ve de kendine kalmayacağını bile bile.
Benzin sıkıntısı olduğu
haberin önceki konuşmamızda Munis Bey ‘den öğrenmiştim.
Karaborsa olarak 5
litrelik bidonlar veya PET şişelerde benzin satışı yapan karaborsacılar varmış.
Yarın yola çıkacağım için hemen benzin işini halletmeliyim. Otelin
resepsiyonunda görevli çocukla birlikte motora bindik ve benzin satan birini
bulduk. 25 litre benzin aldım. Kırmız plastik yedek bidon dahil. 100,000.-Som
para verdim. Aslında benzin istasyonundaki fiyatı yaklaşık 2,600.- Som ama
karaborsadan 4,000.-Som ‘a almış oldum.
Benzin açısından içim
rahat olarak Otele döndük. Yemeğe oturdum. Özel yeşil bir spagetti tarzı
makarna ve üzeri Özbeklerin sevdiği bir etli, bezelyeli ve patatesli sosla
kaplı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder