16 Haziran 2014 Pazartesi

MOTOSİKLETLE İPEK YOLU ‘na / By MOTORCYCLE to the SILK ROAD

MOTOSİKLETLE İPEK YOLU ‘na  /  By MOTORCYCLE to the SILK ROAD
25. Gün  /  Day 25  : 09.06.2014 Pazartesi/Monday
Taşkent (Özbekistan)>>> Buhara (Özbekistan)>>> Türkmenistan Sınırı

Yapılan km : 715    Çıkış : 10:50 gibi Varış : 19:20 gibi Toplam süre 8,5 saat

Sabah uyandığımda 05:30 ‘du. Biraz daha uyumak için üsteledim ama nafile. Kahvaltıya gitmeden motorun çantalarını hazırladım ve motora yerleştirdim. 07:30 olmasına rağmen kahvaltı yapmadan motorla Türkmenistan Elçiliği ‘ne gittim. Oradaki listeye ismimi 3. sırada yazdırdım. Bu işlem önemli zira sıra numarasına göre içeri alıyorlar. Ben ise olabildiğince erken işlemi tamamlayıp yaklaşık 700 km Türkmenistan sınırına yola çıkmayı hedefliyorum. Bugün itibarıyla gece 24:00 ‘de vizem nedeniyle Özbekistan ‘dan da çıkmış olmam gerekiyor. Listeye adımı yazdıktan sonra otele kahvaltıya geldim. Motorun yağ seviyesini lastiklerini ve teknik donanımını kontrol ettiğimde yağ seviyesinin düşük olduğunu gördüm. Yağ ilave etmem gerekiyordu. İyi ki kontrol etmişim. Yolda böyle bir olayla karşılaşsam veya yağın dibe vurması söz konusu olsa herhalde en üst panik derecesine gelirdim.

Kahvaltımı hallettikten sonra Elçiliğin mesai başlama saati olan 9 ‘a kadar bu işi yapmak gerekiyordu. Kahvaltımı yaptım. Hatta yolda öğle yemeği niyetine geçiştirici bazı kuru poğaça benzeri şeyleri de alarak hemen motorla şehir içinde motor yağı satan veya değişimi yapan bir yerler bakınmaya başladım. Otelin yaklaşık 1,5 km ötesinde buldum ve 1 litre yağ takviyesi yaptım. 10W-40 yağın bir litresi 31,000.-Som yani 26-27 TL gibi.

İşim biter bitmez otele döndüm ve üstümü başımı hazırlayarak odadan çıkış yaptım. Planıma göre seyahate hazır halde TM Elçiliğine gidip vize işlemini halledip hemen oradan 700 km ‘lik yola koyulmaktı.

08:30 ‘da TM Elçiliği ‘nin önünde hazır bekliyordum. Derken 09:00 ‘da kapılar açıldı ve beni ilk grubun içinde içeri aldılar. Bu defa karşımızda bir haftadır görmeğe çok alıştığım
İhlas ‘ın yerine nemrut suratlı, kavgacı tutumu olan bir başka memur vardı. Durumu izah ettim ve vizemin geldiğini söyleyerek pasaportumu uzattım. Adam dosyama baktı ve ‘tarix geçmiş’ dedi. Şaka yapıyor gibi durmuyordu. Anlamaya çalıştım. Benim başvuru dilekçemde belirttiğim –tabii ki erken almayı temenni ederek yazdığım- tarihlere bakarak bunları söylüyordu. Sonra anlaşıldı ki –gerçekten bana aptalca geliyor- adamlar benim dilekçemdeki tarihleri dikkate alarak bana vize vermişler. Son günü de 09.06.2014 oluyor.

Tabii bir hengâme, bir telaş aldı ortalığı. ‘Muhakkak vize almam gerekiyor’ diye üsteledim.
Nemrut adam reddetmeye çalıştı ancak ben fazla direnince bir iki telefon görüşmesi yaptı, arkasından bir yazı yazarak Elçi ‘yle görüşmeye gitti. Elçi ‘den aldığı talimat doğrultusunda resmi yazıda değişiklik yaptı tekrar Elçi ‘ye gitti. Sonunda imzalanan yazı bir yerlere –muhtemelen Aşgabat ‘a- iletildi. Oradan gelen cevaba göre bana en sonunda vize verdiler.
Türkmenistan hem vize verirken çok cimri ve vize karşılığı 55.-USD ‘ları toplarken de acımasız. Sadece bu kadarla da bitmiyor. Ülkeye girişte de o bahane, bu bahane diyerek para topluyorlar.

Saat yaklaşık 10:30 olmuştu bu arada. Vize pulum pasaportuma yapışmış vaziyette pasaport çantamda hemen yola koyuldum. Son 4 gün içinde 2. Kez Taşkent ‘i terk etmiş oldum. Temennim fazla duruş nedeni olmadan Buhara ‘ya ve oradan da Türkmenistan sınır kapısına ulaşmak. Duruş nedenleri şahsımdan kaynaklandığı gibi, polislerin durdurmalarından da olabiliyor. Umarım motorumdan yana bir aksilik hiçbir zaman gelmesin başıma. Artık yolu neredeyse ezberlemiş gibiyim. Yollar su gibi akıp arkamda kalıyor. Öğle saatleri geldiğinde otelin kahvaltısından aşırdığım ve yanımda getirdiğim kuru poğaçaları yedim. Bu molayı Jizzax şehrinin Semerkant ‘a dönük dış kısımlarında bir yol üstü satıcısının gölgelik mekanında verdim. Yine dişleri altın kaplı erken kırklı yaşlarında bir kadından buz gibi Ice Tea aldım ve poğaçaları mideye indirdim. Bu arada motoru görünce duran ve benimle sohbet eden 2 adamcağızı da anmak gerek. Burada bir iki fotoğraf çektim.
Semerkant ‘a daha 70 km var. Yola devam ediyorum. Hava sıcaklığını motorumun kadranından okuyorum. 36 deg C. Buhara ‘ya inişte bu defa hem tecrübeliyim hem de şanslıyım. Polislerden yana bir duraklamam olmadı. Susuzluğumu gidermek için oldukça sık fakat kısa süreli durmak zorunda kaldım.

Semerkant ‘a hiç girmeden çevre yolundan Buhara ‘ya doğru devam ediliyor. Düze inince sağ tarafta geniş bir dere yatağı var. Bol bol iri çakıl taşı bulunuyor. Çok geniş olmasına rağmen suyu çok az bu mevsimde. Bir köprüyle sağa devam ediliyor. Buradan sonra hedef Buhara. Navoi diye bir yerden geçilecek. Buranın radarlarından tedirgin olabilirsiniz. Bu defa yakalanmadım. Ortalıkta da hiç radar görmedim. Bizim polislerin uygulamasına göre farklı bir radar uygulaması söz konusu. Otomobilin üzerine özellikle tavanında ışıldak seviyesine laser cihazını koyuyorlar. Arabayı da yolun kenarında bir yere gizliyorlar. Radar cihazı sadece engel olmaksızın gelen araçları hedefliyor. Yolun kenarına, belli bir yerde de kamera bulunuyor. Polis de arabanın içinde veya yanında elinde/önünde laptop bilgisayarıyla bekliyor. Hız tespit edildiğinde kamera çekiyor ve görüntü laptopun ekranına geçiyor. Radara yakalanan aracın sürücüsü önden çekilmiş bir fotoğrafla karşılanıyor.
Sonra ceza muhabbeti gayet tabii. Dediğim gibi bu kez –herhalde vizenin şerefine- polisler çevirmedi.


Bu arada bir benzin istasyonunda benzin buldum ve eski model bir benzin pompasından doldurdum. Adam satarken 91 oktan demişti ama sanki bir farklıydı benzin. Motor devir düşük olduğu zamanlarda vuruntu yaptı.

Sınır kapısında TIR şoförleriyle çay :

Buhara ‘ya oradan da yaklaşık 100-110 km daha Güneyde bulunan sınır geçişine sürdüm. Zaten buraya da 2 gün önce gelmiştim. Bu defa Taşkent ‘den çıkışım yaklaşık 2 saat önce (10:40 gibi) olduğundan ve yolda da zaman kaybettirici bir şeyler yaşamadığımdan gayet güzel bir zamanda varmaktaydım. Özbekistan vizesinden dolayı gece 24:00 ‘a kadar da vaktim vardı.

Gümrük kapısına yaklaşınca TIR ‘ların kuyruğu başladı. Bunların yanından sürdüm. Bu arada bir çok Türk TIR ‘ı da vardı. İçlerinden birinin alt dolabı açılmış mis gibi çayımızdan içiyorlardı. Yanlarında durdum. Merhabalaştık. Çaya davet ettiler. Zaten saat 19:00 civarıydı ve Özbek görevliler yemek paydosu nedeniyle kapıyı kapatmışlardı. 20:00 ‘de tekrar çalışmaya başlayıncaya kadar bana da yapacak tek şey burada sohbet etmek kalmıştı. Mis gibi çaylardan 2-3 bardak içtim. Bu arada diğer bazı TIR şoförleri de muhabbete katıldılar.
Türk TIR Şoförlerinin ana teması ülkemizin onlara sahip çıkmaması. Kendilerinin birçok ülke nezdinde aşağılanmalarına meydan bırakıyor olmamız onları en çok rahatsız eden husus. Yabancı ülkelerde bulunan Türk Konsolosluklarına ve Dışişlerine kızgınlıkları her konuşmada dile getiriliyor. Örnek olarak İran ‘ı gösteriyorlar. İran ın TIR ‘larının çoğu ülkede hiç sıkıntı ve bekleme yaşamaksızın yollarına devam ettiğini, bir dert olması halinde derhal Konsolosluklarından bir görevlinin yanlarında destek vermek için onlarla olduğunu söylüyorlar. ‘Bir İran kadar olamadık !’ diyorlar.

Bir hikaye dinledim çeşitli zamanlarda çeşitli ağızlardan. Birkaç sene önce Türkmenistan sınır polisi bir İran ‘lı TIR şoförünün döve döve ölmesine neden olmuş. Hemen duyulmuş ve İran Dışişler Bakanlığı en üst düzeyde (kimisi Ahmedi Nejat da diyor) Türkmenistan ‘a gelmiş ve suçluların derhal kendilerine verilmesini istemiş. Kaçarı kuçarı yok adamları İran ‘lı yetkililere vermişler. İran derhal bir yargılama (?) yapmış ve suçlu Türkmen Polisleri o kapıya yakın bir yerde idam etmiş.

Saat 20:00 gibi Özbekistan ‘ın kapısına yöneldim. TIR Şoförü arkadaşlarla sadece 2 saat içinde tekrar “Nomansland” da görüşeceğimizi temenni ederek vedalaştık. Beni orada da ağırlamak ve bana yardımcı olmak istiyorlar.

Özbekistan-Türkmenistan arası Tampon  Bölge :

Yavaş yavaş, kaytarıcı bir tempoda yemek molasından dönen Özbek görevlilerle selamlaşarak işlem yapılacak binanın dibine sürdüm motosikletimi. Cumartesi günü yapılan prosedür aynen yine gerçekleşti. Çıkış deklarasyon formu doldurdum, pasaportuma –bu defa ger dönüşü olamayacak şekilde- çıkış mührümü vurdular.Motorun çantaları kontrol edildi ve tampon bölgeye geçtim. Burada bulunan café’de geceyi Geçirmeyi planlıyorum. Yatacak yer filan yok ancak çeşitli TIR ‘lardan bana yatak sunanlar da yok değil. Hava henüz kararmıştı. Café ‘nin kenarına motosikletimi pakettim ve üstümü başımı soyundum. Daha rahat bir kıyafet giydim, motosiklet botlarımı çıkartıp rahat ayakkabılarımı giydim. Café ‘ye çıkıp güzel bir haşlama, ve 3 adet Özbeklerin Somsa böreğinden yedim. 

Bu arada Savaş adlı, 40 yaşlarında temiz, sakin ve düzgün konuşan Ankaralı bir TIR şoförüyle tanıştım. O bizden önce tampon bölgeye geçmiş burada zaman geçirmekteydi. Onunla birlikte sofraya oturduk.

Uzun günün yorgunluğunda yaklaşık 8-8,5 saatte 710 km yol yapmanın yorgunluğu ve zamanında Özbek sınırına varma stresi altında karnımı bir güzel doyurdum. Müptelası olmamama rağmen soğuk Pepsi Cola ‘lar da çok iyi gitti. Sonuç olarak 35,000.-Som vererek yemekten kalktım. Savaş ‘la Café ‘nin balkonunda bir süre oturduk. Bu arada akşam 21:30 olmuştu sanki. Café ‘yi işletenler temizliğe başladılar ve bize 22:00 ‘den sonra hizmet veremeyeceklerini burayı sabaha kadar kapalı tutacaklarını söylediler.
Aslında ben geceyi burada geçiririm diye düşlerken bu hayal suya düşmüştü. İyi de oldu.
Bu arada dışarıda birlikte çay içtiğimiz TIR şoförleri bu tarafa doğru geçişe başladılar. Yaklaşık 6 TIR geçti. İçlerinde benim dostluk kurduğum Veysel ve Murat da var. Araçlarını hemen yakınımızda kuyruğun sonuna park ettiler. Ben Savaş ‘ın önerisi ve dostça yaklaşımını değerlendirerek onun TIR ‘ında alt ranzada yatmaya karar verdim. Motorumu hemen onun TIR ‘ının dibine kabinin 2 metre gerisine çektim. Dışarıda tanıştığım bir TIR çay yapıyordu. Yemek konusunu hallettiğimi söyleyince ‘iyi o zaman birlikte çay içelim’ dediler. Onun dolabının etrafında 6-7 kişi toplaştık çay içtik, sohbet ettik. Savaş ‘ı onlara tanıştırdım. Bu arada çok deneyimli ve gayet düzgün konuşan ve öncü olabilecek niteliklerde Mardin, Kızıltepe ‘li Sait adlı beyaz saçlı, 50 ‘li yaşlarda bir TIR şoförü de aramızdaydı. Çok güzel sohbetler oldu. Çeşitli güzergahlarda ve çeşitli kurumlarda yaşananlar anlatıldı. Gece oldu. Gökyüzünde yıldızlar güzel parıldıyor.  Herkes uyumaya çekildi. Savaş bana alt ranzayı verdi. Tüm eşyalarımızı içeriye alıp kapıları kilitleyip uykuya daldık. Yarın Türkmenistan ‘a giriş yapacağım. Vize pasaportumda yapışık durumda. Rahat bir uykuya başlıyorum.






  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder