MOTOSİKLETLE İPEK YOLU ‘na / By MOTORCYCLE to the SILK ROAD
25. Gün / Day 25
: 09.06.2014 Pazartesi/Monday
Taşkent (Özbekistan)>>> Buhara (Özbekistan)>>>
Türkmenistan Sınırı
Yapılan km : 715 Çıkış : 10:50 gibi Varış : 19:20 gibi Toplam süre 8,5 saat
Sabah uyandığımda 05:30
‘du. Biraz daha uyumak için üsteledim ama nafile. Kahvaltıya gitmeden motorun
çantalarını hazırladım ve motora yerleştirdim. 07:30 olmasına rağmen kahvaltı
yapmadan motorla Türkmenistan Elçiliği ‘ne gittim. Oradaki listeye ismimi 3.
sırada yazdırdım. Bu işlem önemli zira sıra numarasına göre içeri alıyorlar.
Ben ise olabildiğince erken işlemi tamamlayıp yaklaşık 700 km Türkmenistan
sınırına yola çıkmayı hedefliyorum. Bugün itibarıyla gece 24:00 ‘de vizem
nedeniyle Özbekistan ‘dan da çıkmış olmam gerekiyor. Listeye adımı yazdıktan
sonra otele kahvaltıya geldim. Motorun yağ seviyesini lastiklerini ve teknik
donanımını kontrol ettiğimde yağ seviyesinin düşük olduğunu gördüm. Yağ ilave
etmem gerekiyordu. İyi ki kontrol etmişim. Yolda böyle bir olayla karşılaşsam
veya yağın dibe vurması söz konusu olsa herhalde en üst panik derecesine
gelirdim.
Kahvaltımı hallettikten
sonra Elçiliğin mesai başlama saati olan 9 ‘a kadar bu işi yapmak gerekiyordu.
Kahvaltımı yaptım. Hatta yolda öğle yemeği niyetine geçiştirici bazı kuru
poğaça benzeri şeyleri de alarak hemen motorla şehir içinde motor yağı satan
veya değişimi yapan bir yerler bakınmaya başladım. Otelin yaklaşık 1,5 km ötesinde
buldum ve 1 litre yağ takviyesi yaptım. 10W-40 yağın bir litresi 31,000.-Som
yani 26-27 TL gibi.
İşim biter bitmez otele
döndüm ve üstümü başımı hazırlayarak odadan çıkış yaptım. Planıma göre seyahate
hazır halde TM Elçiliğine gidip vize işlemini halledip hemen oradan 700 km ‘lik
yola koyulmaktı.
08:30 ‘da TM Elçiliği
‘nin önünde hazır bekliyordum. Derken 09:00 ‘da kapılar açıldı ve beni ilk
grubun içinde içeri aldılar. Bu defa karşımızda bir haftadır görmeğe çok
alıştığım
İhlas ‘ın yerine nemrut
suratlı, kavgacı tutumu olan bir başka memur vardı. Durumu izah ettim ve
vizemin geldiğini söyleyerek pasaportumu uzattım. Adam dosyama baktı ve ‘tarix
geçmiş’ dedi. Şaka yapıyor gibi durmuyordu. Anlamaya çalıştım. Benim başvuru
dilekçemde belirttiğim –tabii ki erken almayı temenni ederek yazdığım-
tarihlere bakarak bunları söylüyordu. Sonra anlaşıldı ki –gerçekten bana
aptalca geliyor- adamlar benim dilekçemdeki tarihleri dikkate alarak bana vize
vermişler. Son günü de 09.06.2014 oluyor.
Tabii bir hengâme, bir
telaş aldı ortalığı. ‘Muhakkak vize almam gerekiyor’ diye üsteledim.
Nemrut adam reddetmeye
çalıştı ancak ben fazla direnince bir iki telefon görüşmesi yaptı, arkasından
bir yazı yazarak Elçi ‘yle görüşmeye gitti. Elçi ‘den aldığı talimat
doğrultusunda resmi yazıda değişiklik yaptı tekrar Elçi ‘ye gitti. Sonunda
imzalanan yazı bir yerlere –muhtemelen Aşgabat ‘a- iletildi. Oradan gelen
cevaba göre bana en sonunda vize verdiler.
Türkmenistan hem vize
verirken çok cimri ve vize karşılığı 55.-USD ‘ları toplarken de acımasız.
Sadece bu kadarla da bitmiyor. Ülkeye girişte de o bahane, bu bahane diyerek
para topluyorlar.
Saat yaklaşık 10:30
olmuştu bu arada. Vize pulum pasaportuma yapışmış vaziyette pasaport çantamda
hemen yola koyuldum. Son 4 gün içinde 2. Kez Taşkent ‘i terk etmiş oldum.
Temennim fazla duruş nedeni olmadan Buhara ‘ya ve oradan da Türkmenistan sınır
kapısına ulaşmak. Duruş nedenleri şahsımdan kaynaklandığı gibi, polislerin
durdurmalarından da olabiliyor. Umarım motorumdan yana bir aksilik hiçbir zaman
gelmesin başıma. Artık yolu neredeyse ezberlemiş gibiyim. Yollar su gibi akıp
arkamda kalıyor. Öğle saatleri geldiğinde otelin kahvaltısından aşırdığım ve
yanımda getirdiğim kuru poğaçaları yedim. Bu
molayı Jizzax şehrinin Semerkant ‘a dönük dış kısımlarında bir yol üstü
satıcısının gölgelik mekanında verdim. Yine dişleri altın kaplı erken kırklı
yaşlarında bir kadından buz gibi Ice Tea aldım ve poğaçaları mideye indirdim.
Bu arada motoru görünce duran ve benimle sohbet eden 2 adamcağızı da anmak
gerek. Burada bir iki fotoğraf
çektim.
Semerkant ‘a daha 70 km
var. Yola devam ediyorum. Hava sıcaklığını motorumun kadranından okuyorum. 36
deg C. Buhara ‘ya inişte bu defa hem tecrübeliyim hem de şanslıyım. Polislerden
yana bir duraklamam olmadı. Susuzluğumu gidermek için oldukça sık fakat kısa
süreli durmak zorunda kaldım.
Semerkant ‘a hiç girmeden
çevre yolundan Buhara ‘ya doğru devam ediliyor. Düze inince sağ tarafta geniş
bir dere yatağı var. Bol bol iri çakıl taşı bulunuyor. Çok geniş olmasına
rağmen suyu çok az bu mevsimde. Bir köprüyle sağa devam ediliyor. Buradan sonra
hedef Buhara. Navoi diye bir yerden geçilecek. Buranın radarlarından tedirgin
olabilirsiniz. Bu defa yakalanmadım. Ortalıkta da hiç radar görmedim. Bizim
polislerin uygulamasına göre farklı bir radar uygulaması söz konusu. Otomobilin
üzerine özellikle tavanında ışıldak seviyesine laser cihazını koyuyorlar.
Arabayı da yolun kenarında bir yere gizliyorlar. Radar cihazı sadece engel
olmaksızın gelen araçları hedefliyor. Yolun kenarına, belli bir yerde de kamera
bulunuyor. Polis de arabanın içinde veya yanında elinde/önünde laptop
bilgisayarıyla bekliyor. Hız tespit edildiğinde kamera çekiyor ve görüntü
laptopun ekranına geçiyor. Radara yakalanan aracın sürücüsü önden çekilmiş bir
fotoğrafla karşılanıyor.
Sonra ceza muhabbeti
gayet tabii. Dediğim gibi bu kez –herhalde vizenin şerefine- polisler
çevirmedi.
Bu arada bir benzin
istasyonunda benzin buldum ve eski model bir benzin pompasından doldurdum. Adam
satarken 91 oktan demişti ama sanki bir farklıydı benzin. Motor devir düşük
olduğu zamanlarda vuruntu yaptı.
Sınır kapısında TIR şoförleriyle çay :
Buhara ‘ya oradan da
yaklaşık 100-110 km daha Güneyde bulunan sınır geçişine sürdüm. Zaten buraya da
2 gün önce gelmiştim. Bu defa Taşkent ‘den çıkışım yaklaşık 2 saat önce (10:40
gibi) olduğundan ve yolda da zaman kaybettirici bir şeyler yaşamadığımdan gayet
güzel bir zamanda varmaktaydım. Özbekistan vizesinden dolayı gece 24:00 ‘a
kadar da vaktim vardı.
Gümrük kapısına
yaklaşınca TIR ‘ların kuyruğu başladı. Bunların yanından sürdüm. Bu arada bir
çok Türk TIR ‘ı da vardı. İçlerinden birinin alt dolabı açılmış mis gibi
çayımızdan içiyorlardı. Yanlarında durdum. Merhabalaştık. Çaya davet ettiler.
Zaten saat 19:00 civarıydı ve Özbek görevliler yemek paydosu nedeniyle kapıyı
kapatmışlardı. 20:00 ‘de tekrar çalışmaya başlayıncaya kadar bana da yapacak
tek şey burada sohbet etmek kalmıştı. Mis gibi çaylardan 2-3 bardak içtim. Bu
arada diğer bazı TIR şoförleri de muhabbete katıldılar.
Türk TIR Şoförlerinin ana
teması ülkemizin onlara sahip çıkmaması. Kendilerinin birçok ülke nezdinde
aşağılanmalarına meydan bırakıyor olmamız onları en çok rahatsız eden husus. Yabancı
ülkelerde bulunan Türk Konsolosluklarına ve Dışişlerine kızgınlıkları her
konuşmada dile getiriliyor. Örnek olarak İran ‘ı gösteriyorlar. İran ın TIR ‘larının
çoğu ülkede hiç sıkıntı ve bekleme yaşamaksızın yollarına devam ettiğini, bir
dert olması halinde derhal Konsolosluklarından bir görevlinin yanlarında destek
vermek için onlarla olduğunu söylüyorlar. ‘Bir İran kadar olamadık !’ diyorlar.
Bir hikaye dinledim
çeşitli zamanlarda çeşitli ağızlardan. Birkaç sene önce Türkmenistan sınır
polisi bir İran ‘lı TIR şoförünün döve döve ölmesine neden olmuş. Hemen
duyulmuş ve İran Dışişler Bakanlığı en üst düzeyde (kimisi Ahmedi Nejat da
diyor) Türkmenistan ‘a gelmiş ve suçluların derhal kendilerine verilmesini
istemiş. Kaçarı kuçarı yok adamları İran ‘lı yetkililere vermişler. İran derhal
bir yargılama (?) yapmış ve suçlu Türkmen Polisleri o kapıya yakın bir yerde
idam etmiş.
Saat 20:00 gibi
Özbekistan ‘ın kapısına yöneldim. TIR Şoförü arkadaşlarla sadece 2 saat içinde
tekrar “Nomansland” da görüşeceğimizi temenni ederek vedalaştık. Beni orada da
ağırlamak ve bana yardımcı olmak istiyorlar.
Özbekistan-Türkmenistan arası Tampon Bölge :
Yavaş yavaş, kaytarıcı
bir tempoda yemek molasından dönen Özbek görevlilerle selamlaşarak işlem
yapılacak binanın dibine sürdüm motosikletimi. Cumartesi günü yapılan prosedür
aynen yine gerçekleşti. Çıkış deklarasyon formu doldurdum, pasaportuma –bu defa
ger dönüşü olamayacak şekilde- çıkış mührümü vurdular.Motorun çantaları kontrol
edildi ve tampon bölgeye geçtim. Burada bulunan café’de geceyi Geçirmeyi planlıyorum.
Yatacak yer filan yok ancak çeşitli TIR ‘lardan bana yatak sunanlar da yok
değil. Hava henüz kararmıştı. Café ‘nin kenarına motosikletimi pakettim ve
üstümü başımı soyundum. Daha rahat bir kıyafet giydim, motosiklet botlarımı
çıkartıp rahat ayakkabılarımı giydim. Café ‘ye çıkıp güzel bir haşlama, ve 3
adet Özbeklerin Somsa böreğinden yedim.
Bu arada Savaş adlı, 40 yaşlarında
temiz, sakin ve düzgün konuşan Ankaralı bir TIR şoförüyle tanıştım. O bizden
önce tampon bölgeye geçmiş burada zaman geçirmekteydi. Onunla birlikte sofraya
oturduk.
Uzun günün yorgunluğunda
yaklaşık 8-8,5 saatte 710 km yol yapmanın yorgunluğu ve zamanında Özbek
sınırına varma stresi altında karnımı bir güzel doyurdum. Müptelası olmamama
rağmen soğuk Pepsi Cola ‘lar da çok iyi gitti. Sonuç olarak 35,000.-Som vererek
yemekten kalktım. Savaş ‘la Café ‘nin balkonunda bir süre oturduk. Bu arada
akşam 21:30 olmuştu sanki. Café ‘yi işletenler temizliğe başladılar ve bize
22:00 ‘den sonra hizmet veremeyeceklerini burayı sabaha kadar kapalı tutacaklarını
söylediler.
Aslında ben geceyi burada
geçiririm diye düşlerken bu hayal suya düşmüştü. İyi de oldu.
Bu arada dışarıda
birlikte çay içtiğimiz TIR şoförleri bu tarafa doğru geçişe başladılar.
Yaklaşık 6 TIR geçti. İçlerinde benim dostluk kurduğum Veysel ve Murat da var.
Araçlarını hemen yakınımızda kuyruğun sonuna park ettiler. Ben Savaş ‘ın
önerisi ve dostça yaklaşımını değerlendirerek onun TIR ‘ında alt ranzada
yatmaya karar verdim. Motorumu hemen onun TIR ‘ının dibine kabinin 2 metre
gerisine çektim. Dışarıda tanıştığım bir TIR çay yapıyordu. Yemek konusunu
hallettiğimi söyleyince ‘iyi o zaman birlikte çay içelim’ dediler. Onun
dolabının etrafında 6-7 kişi toplaştık çay içtik, sohbet ettik. Savaş ‘ı onlara
tanıştırdım. Bu arada çok deneyimli ve gayet düzgün konuşan ve öncü olabilecek
niteliklerde Mardin, Kızıltepe ‘li Sait adlı beyaz saçlı, 50 ‘li yaşlarda bir
TIR şoförü de aramızdaydı. Çok güzel sohbetler oldu. Çeşitli güzergahlarda ve
çeşitli kurumlarda yaşananlar anlatıldı. Gece oldu. Gökyüzünde yıldızlar güzel
parıldıyor. Herkes uyumaya çekildi.
Savaş bana alt ranzayı verdi. Tüm eşyalarımızı içeriye alıp kapıları kilitleyip
uykuya daldık. Yarın Türkmenistan ‘a giriş yapacağım. Vize pasaportumda yapışık
durumda. Rahat bir uykuya başlıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder