MOTOSİKLETLE İPEK YOLU ‘na / By MOTORCYCLE to the SILK ROAD
15. Gün / Day 15
: 30.05.2014 Cuma/Friday
Semerkant (Özbekistan)>>>Taşkent (Özbekistan)
Yapılan km: 331 Çıkış : 05:30 Varış : 09:45 Toplam 4 saat 15 dak
(Polis Kontrol Noktasındaki alkol ve buna ilintili rüşvet tartışması
en az 45 dak sürmüştür. Net 3,5 saatlik yol)
Bugün önemli bir gün
benim için. Sabah mesai saati başlarken veya o civarda Taşkent ‘de bulunan
Türkmenistan Elçiliği ‘nde olmak istiyorum. Hemen transit vize için başvurmam
gerekiyor. Taşkent ‘den dönerken Türkmenistan üzerinden İran ‘a ulaşmam ve
oradan da Türkiye ‘ye doğru yol almayı planlıyorum. Umarım her şey yolunda
gider.
İstanbul ‘dan çıkmadan
önce Türkmenistan Konsolosluğundan sadece “tek girişlik” vize alabilmiştim. “İki
girişlik transit” vize vermeyi reddettiler. ‘Oraya gidince Taşkent Elçiliği ‘nden
alacaksın’ dediler. Bütün bu vize koşuşturması ve stresi bundan dolayı gelişti.
Bu nedenle sabah 05:30
‘da Semerkant ‘ta kaldığım Hotel Diyora ‘dan ayrıldım. Yağmurlu bir gündü.
Yağmur yağıyor ancak Kuzey ‘e doğru gözlem yaptıkça bulutların yer yer açtığını
fark edebiliyordum. Yine de motorda ıslanmak iyi değildir düşüncesiyle yağmur
kıyafetlerimi de normal kıyafetin üstüne çektim. Resepsiyonda görevli çocuk
garajın kapısını açtı ve beni uğurladı.
Semerkant ‘ın Taşkent
çıkışına doğru sürdüm motorumu. Yanlışlıkla havaalanına girdim ama sorun yok.
Havaalanı da Taşkent çıkışında ve kaybettiğim zaman 3-4 dakika gibi.
Ana karayoluna koyuldum.
Yol genel olarak güzel. Satıh kalitesi v.s her şey iyi görünüyor.
Güzergâhımda Jomboy,
Jizzax, Chinoz var. Kimi zaman yağmurda kimi zaman yağmursuz havada yol
alıyorum. Zaman zaman ince çiseliyor.
Benzinim azaldı. Benzin istasyonlarında benzin bulmak zor. Tesadüfe sağ yanımda bir benzinci gördüm. İçerisinde bir otomobil duruyor. Hemen yoldan ayrılarak oraya girdim. Benzin varmış. Bir güzel depomu doldurdum. Bu arada istasyonun WC 'sine uğradım. İç açıcı bir görüntü yoktu.
Genellikle yol kenarlarında düzgün WC bulmak mümkün değil. Bu da benim deneyimim.
Özbekistan ‘da yollarda
polis kontrol noktaları vardır. Yerine göre yaklaşık 40-60 km ‘de bir olurlar.
Trafik polisleri ellerinde kısa bir asa ile hangi aracı işaret ediyorsa o araç
durmak zorundadır. Eğer öyle bir işaret alırsanız bu kontrollerde durmak
zorundasınız. Çoğu noktada kısmetim yerindeydi. Durdurmadılar. Durdurmaları
zamanıma mal olacağı için endişeliyim.
Yolun iki tarafı da ekili
arazilerle dolu. Semerkant taraflarında dağlar geride kaldı. Gittikçe arazi
düzleşiyor ve tarımsal alanlar çoğalıyor. Taşkent ’e yaklaşırken şimdi yerini
tam bilemediğim bir yerde –muhtemelen Taşkent ‘e 60 km kala- büyükçe bir polis
kontrol istasyonuna geldim. Tesadüf o ki polis durdurdu. Sağa yanaştım. Pis ve
nemrut bir adama benziyor. Motordan indirdi. Pasaportumu ve motorun ruhsatını
aldı ve amiri olan bir başka polisle bir şeyler konuştu. Beni de yanına alarak
arkada bir binada fotokopiler çekildi. Bunlar bir başka polise teslim edildi.
Ne olduğunu anlamadım ama adamın yanında sürüklenip duruyorum. En sonunda
ağzındaki baklayı çıkarttı. Gözlerimin kızarıklığından bahsederek alkollü olup
olmadığımı sorgulamaya başladı. Tabii ki alkol almamıştım. Ancak üsteleyince
bir gece önce Semerkant Lokantası ‘nda içtiğim 50 cl bira aklıma geldi. Bunun
etkisi olabileceğini sanmıyorum aslında ama devamlı üstelediler. Aslında inkâr
etmek vardı ya dürüstlük yaptık. Sabah hiçbir şey yemediğimi, su bile
içmediğimi, vize işlemleri için dokuz buçukta Taşkent ‘te olmam gerektiğini
filan söylemeye çalıştım. Bir alkol detektörü çıkardılar. Uzun süre üflettiler
ve sonunda üzerindeki ledlerden biri kırmızıya dönünce kanımda hala alkol
olduğunu söylediler. Aralarındaki konuşmaya göre beni hastaneye sevk edecekler
ve motoru da burada alıkoyacaklar. Yani tam bugüne uyan kabus senaryosu. Saat
yaklaşık 09:00 gibi ve biz hala adamlarla alkol tartışması yapıyoruz.
90 kg ‘luk bir vücutta
%4,5 alkol oranı olan 50 cl ‘lik bira 11-12 saatte hala kanda dolaşıyorsa
birayı üretenler alkolü yüksek basıp etikete az mı yazıyorlar acaba?.
Gidersin, gidemezsin,
alkol var mı, yok mu derken rüşvete doğru gidiş başladı. Polis şefi de devrede
ve oğlunun Türkiye ‘de yüksek tahsil yapmakta olduğunu, çok pahalı olduğunu
filan dile getiriyor. ‘Hiç param yok, Taşkent ‘e gidince oradaki arkadaşımdan
alacağım’ dedim. Yine de uzun sürdü bu tartışmamız. Sonunda beni bıraktılar ama
içim ve ruhum sıkılmıştı sabahın o saatinde.
Yağmurla yola devam
ettim. Taşkent ‘e girince yağmur iyice arttı. Eski bir kent. Yollar çok geniş.
Tipik Sovyet mimarisi. Yollar her yönde en az 3 şerit. Sağda solda geniş
alanlar ve yaya yolları var. Yani sağdaki ve soldaki binanın birbirlerine
mesafesi en az 80-90 metre.
Elimde sadece
Türkmenistan Elçiliğinin adresi var. Sora sora buldum. 09:45 gibi Türkmenistan
Elçiliğinin önüne yanaştım. Bekleyen polisler ve kapıdaki Türkmen memur
tedirgin biçimde sorularıma cevap verdiler. Cuma günleri efendiler çalışmazmış.
Vize bölümü hepten tatil yaparmış. Yaşadığım stres birden uzun sürecek bir
Taşkent tatiline dönüştü gözümde. ‘Yapacak hiçbir şey yok mudur’ diye
üsteledim. Ama nafile.
Kös kös ve sıkıntı
duyarak Hotel Uzbekistan ‘a doğru yola koyuldum. Küçük bir iki tarifle oteli
buldum, motorumu park ettim ve eşyalarımı otele taşıdım. 2 gün kalmak üzere ayarlanmış
olan otelimin 1112 numaralı odasına yerleştim.
Klasikleşmiş işlemler
başladı. Motor çantaları açıldı, duş, dinlenme, bilgisayar düzeninin kurulması
vesaire. Tam bir Sovyet zamanı oteli. Çevrenin en iri binalarından. 17 katlı,
geniş cepheli, çok odalı / yataklı ve fakat içi dökülüyor. Yeri çok iyi, tam
şehrin merkez alanına bakıyor. Bu alanda Lenin Heykeli yok ama, Amir Temur ‘un
at üstünde heybetli bir duruşu simgelenmiş. Kaşlar çatık, sert bakışlar…
Ben otele yerleştikten
biraz sonra yağmur dindi. Bulutlar yavaş hızla Güneybatıdan-Kuzeydoğuya doğru
geçiyor. Havaya güven olmayacak bir atmosfer hâkim. Bu arada bana vize konusunda
davet mektubu gönderen ve otel rezervasyonlarını yapan UZIN Tur firmasından
Bekhzod ‘la telefonda görüştük ve 11:00 ‘de loby ‘de görüşmek üzere randevulaştık.
Görüştük ve tanışmış olduk. Vize konusunu anlattım. İşimin zor olduğunu
söyledi. Genellikle Özbekler Türkmenistan ‘ı pek sevmiyorlar. Vize alınamamsı
durumundaki alternatif planları görüştük. THY ‘yla konuşup motoru kargoya
vermek veya kamyonla naklettirmek gibi seçenekler var. Neyse bir süre sonra
otelden çıktım. Üstümde montum elimde fotoğraf makinam ve iri bel çantam.
Bekhzod un kısaca ve
kabaca tarif ettiği şekilde koskocaman Amir Temur parkını/meydanını geçerek Sayılgah
Cad diğer adıyla Broadway ‘e doğru salınıyorum. Etraf geniş, bakımlı, güzel ve
yeşil. Amir Temur Parkı adeta şehrin ortasında büyük bir göbek konumunda.
Yaklaşık 300 x 300 metre boyutlarında ve 4 şeritli yol tüm bu adanın etrafında
dönüyor. Yaklaşık 10 adet sokak veya cadde bu alana açılıyor. Trafik saatin
ters istikametinde tek yönlü akıyor.
Broadway ‘in bir
noktasında ressamlar portre çiziyorlar. Çocuklar koşuşturuyorlar. Özbekistan
2014 yılını “Sağlıklı Çocuk Yılı” ilan etmiş. Her yerde afişler ve bill
boardlar var.
Sanki çocuk yapmayı da
teşvik eder bir halleri var. Çoğu kadının çocukları ellerinde veya karnında.
Yürüyerek Müstakillik Meydanı Metro istasyonuna geldim. Alt geçitten Müstakillik
Meydanı ‘na çıkıp 100 metre yürüdüğümde karşıdan koyu gri gelmekte olan
bulutlar inanılmaz şekilde sağanağa dönüştü.
Gök gürültüsüyle karışık hava patladı. Hemen metro istasyonunun alt
geçidine saklanarak birçok insanla birlikte yağmurun dinmesini bekledim. Fakat
çok uzun sürecek gibi. Metro istasyonundan görüldüğü kadarıyla ıslanan,
koşuşan, saklanan insanların fotoğraflarını çekerek oyalandım.
Fazla
beklemekten sıkılınca hiç olmazsa metroyu tanımak için 800.-Som (yaklaşık 60
Krş) bilet aldım ve 4-5 durak gittim.
İnip tekrar geri geldiğimde yağmur iyice
seyrelmişti. Amir Temur İstasyonundan çıkıp tekrar yürümeye başladım.
Bu defa amacım saat 16:00
‘ya kadar çalışan THY Bürosuna gitmek. Motorun nakliyesi konusunu görüşmek
istiyorum. Müthiş yağmur tekrar geri geldi. Her tarafı seller aldı. Yollarda
araçlar adeta yüzerek ilerliyor. Yayaların yollardan karşıdan karşıya geçmesi
mümkün değil. Vazgeçtim ve otelime ıslanarak da olsa geri döndüm.
Bir süre otelde kaldım.
Akşam yağmur yine dinmişti. Hem yemek hem de etrafı tanımak için yürüdüm. Bu
defa başka bir güzergâhı izledim ve Cafe Florya adlı bir yer keşfettim. Çok iyi
bir köşede yer alıyor. Gelip geçeni seyretmek mümkün. Günün stresini güzel bir
sote ve salatayla atmaya çalıştım. Yanına da bir Piva (yani bira).
Daha sonra otele dönüş.
Vizeyi beklerken Taşkent ‘te neler yapılabilir ? Sorular ve bilinmez
bekleyişler var önümde duran.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder