3 Haziran 2014 Salı

29.05.2014:-MOTOSİKLETLE İPEK YOLU ‘na / By MOTORCYCLE to the SILK ROAD

MOTOSİKLETLE İPEK YOLU ‘na  /  By MOTORCYCLE to the SILK ROAD
14. Gün  /  Day 14  : 29.05.2014 Perşemba/Thursday
Buhara (Özbekistan)>>>Semerkant (Özbekistan)

Yapılan km: 274 (?)   Çıkış : 08:38    Varış : 13:00   Toplam 4,5 saat
           (Yolda yaklaşık 45 dakika polisle rüşvet toplantısını düşünce 3,5 saatten biraz fazla)


Buhara Semerkant arası kısa mesafeli ve rahat bir parkur olacak gibi görünüyor. Sabah yine erkenden uyandım. Vücut saatim artık buna alıştı. Tam bir seyyah otomatiğine bağlanmış bulunuyorum. Akşam yorgun oluyorum ve erken yatıyorum (yaklaşık 22:30) ve sabahları da erken (06:30-07:00) kalkıyorum.

Bu sabah Buhara ‘daki Asia Buhara Otelinde kahvaltı yaptım. Otel iki ayrı kanattan oluşuyor. Kahvaltı salonu benim odamın bulunduğu tarafın aksi yönünde. 07:30 gibi kahvaltıya gittim. Açık büfe ve gayet güzel yenebilecek bir kahvaltı. Genel olarak yenebilirlik anlamında –Türkmenbaşı Oteli hariç- bir sorun yaşamadım. Bildiğimiz tür kahvaltı seçenekleri var. Beyaz peynir, kaşar peynir, domates, salatalık, kıvırcık salata, yumurta, süt, tereyağı, reçeller, ekmekler çeşitli, kek veya poğaça türü unlu ürünler, vs.

Tabağıma makul bir şeyler alıp yaşlıca bir turist amcanın masasına izin alarak oturdum.
4 kişilik dikdörtgen masada yana yana oturuyoruz. Kısa bir süre sonra adamcağızın karısı geldi ve hepimize ‘Guten Morgen’ diyerek adamcağızın karşısına oturdu. Yaşları 70-74 arası gibi. Ben de durur muyum. Bu Guten Morgen ‘a ‘Guten Morgen’ diyerek karşılık verdim ve sohbet başladı. Kimsin, nesin, neredensin filan. Masa arkadaşlarım Avusturya ‘dan gelmişler. Küçük bir arkadaş grubu olarak emekli emekli seyahat ediyorlarmış. Amcam emekli bir Almanca ve Tarih öğretmeni. Ben de İstanbul Avusturya Lisesi ‘nden mezun olduğumu ve buralara motosikletle geldiğimi filan söyleyince aramızda bir hayranlık bağlamında bir köprü de oluştu. Amcamın bir arkadaşı Sankt Georg ‘da 1990 ve 2000 arası öğretmenlik yapmış. Benim tanımam pek mümkün değil elbette. Bir konu açıldı. Türkmenistan ve Özbekistan sınır kapılarında insanlara yaşatılan zahmet ve eziyet konusu. Gümrüklerdeki onlarca acı veren bürokrasi filan. Bilin bakalım bundan sonra hangi platforma yerleştik. Franz Kafka ‘nın bürokrasiyi eleştirilerine. Nereden nereye ?

Neyse izin isteyip kahvaltıdan ayrıldım. Odama geçerek motor çantalarına son düzeni verdim. Kıyafetimi giyindim ve motorumu parktan alıp otelin hemen önüne çektim. Motorun “heybelerini” de hazırladım. Derken bir trafik polisi ve bir Buhara ‘lı ilgilerini göstererek beni motorun başında lafa tuttular.

Bir rüşvet muhabbeti daha :
Buhara ‘dan çıktım ve Kuzey ‘e doğru yükseliyorum. Artık çöl görünmüyor. Etraf yeşillik, ağaçlar, meyve ağaçları örtüsüne dönüştü. Yaklaşık 60-70 km çıkmıştım ki, sanırım Gijduvan kasabasını geçiyordum bir radara yakalandım. Aslında radar detektörüm var ama
kurmamıştım. Şehrin içinde hız sınırı 70 ve benim hızım 107 km/saat ‘miş. Bir küçük polis otosu (burada Daewoo ‘lar çok meşhur) sağda üzerine bir radar detektörü koymuşlar ve geliş istikametine yönlendirmişler. Beni indirdiler. Toplam 3 polis var etrafımda. Bana hemen lap toplarından motosikletin hız sınırını aştığı andaki fotoğrafını gösterdiler. Söyleyecek bir şey yok ağlamaktan başka. ‘Etmeyin, yapmayın, ben misafirim hem de Türkiye ‘den geldim’ filan diye anlatıyorum. Ama nafile. Beni küçücük arabanın arka koltuğuna davet ettiler. Bir yandan da başka hızlı şoförlere camdan konuşarak ceza kesiyorlar. Beni yaklaşık bir yarım saat tuttular. Hem sert yapıyorlar hem de gönlümü alıyorlar. Tam bir iyi polis kötü polis oynanıyor. Bu işin aslında 180.-USD olduğunu, parayı bankaya yatırmam gerektiğini, yatırmazsam “zindanlara” atılacağımı söylüyorlar. Neyse sonunda 20.-USD dedim, başka param yok dedim filan olmadı. 20 ‘ye bir de 50 ilave edince rahatladılar. Bu iş bana 70.-USD ‘a patladı. Aldıkları rüşveti helal etmem anlamında bir de elimi iki ellerinin arasına alarak kadirşinas ve veli nimet havasında sıktılar, beni gönderdiler.

Yaklaşık 13:10 gibi Semerkant ‘da Diyora Hotel ‘e yerleştim. Otel şehrin tarihi eserlerine çok yakın bir yerde yürüyerek birçok yere yakın konumda. Arkasında üstü açık fakat kapısı filan kapalı güzel bir otoparkı var. Resepsiyona kayıtlarımı yaptırırken saat 14:00 ‘de bana şehri gezdirebilecek bir rehber olup olmadığını sordum. Odaya telefon ederek bildireceklerini söylediler. Bugün kısa bir yolculuk olduğundan yorgun değilim. Hele bir de duş alınca zindeleşiyorum.

Telefon geldi. Bugün şehirde ve de üç önemli medresenin olduğu alanda bir uluslararası kongre varmış ve Özbek Başkanı da buradaymış. Birçok esere giriş mümkün olmadığından rehberler de iş almıyormuş. Hoppalaaa ! Neyse ben 14:00 ‘de kendimi şehre doğru attım. Yürüyerek hedefimde “Amir Temur” un türbesi var. Otelimden yaklaşık 700 metre ötede. Oteldeki çocuk işe yarayan bir de harita bastırdı printer ‘dan. İşimi görüyor.

Harita Konusu ;  buralara gelecek olanlarınız olursa buradan harita bulurum diye düşünmeyin. Ne tür harita gerekiyorsa yanınıza alın gelin. Karayolu haritası veya şehir haritaları…

Otelimin bulunduğu İmam Al-Bukhariy Caddesinden Registan Caddesine yürüyüş yaklaşık 5-6 dakika. Hava makul sıcaklıkta, kuru ve tatlı bir meltem esiyor. Rahat bir yürüyüşle Ruhabad Türbesine vardım. Burası Timur ‘un Hoca ‘larından birinin türbesi. Eşi ve çocuklarıyla ailecek buraya gömmüşler. Giriş ücreti 8,000.-Som fakat ben 4,000.-Som verdim adam hiçbir şey demedi. Sanki bu paralar öylesine toplanıyor gibi bir kuşku oluştu bende.
Rukhabad 

Amir Temur 'un Hocası 'nın eşinin ve çocuklarının gömütleri

Rukhabad
Buradan çıkar çıkmaz hemen arkasında eski bir masjid var. Rukhabad Masjidi diye biliniyor. Ahşap tavanlı güzel eski bir cami. Kullanılır durumda. 
Rukhabad Masjidi (en sağda tuğla olan minaresidir)



Rukhabad Masjidi 'nin içi
Rukhabad Masjidi
Rukhabad Masjidi 'nin tavan süslemeleri
Hatta ben fotoğraf çekerken namaz kılmaya gelen birkaç kişi de oldu. Yine avlusunda kocaman bir dut ağacı var. Her hangi sinek, arı v.s. uçuşmuyor.

Gördüğüm tüm camilerin bizdekilere göre önemli bir eksiği var. Şadırvan veya abdest almaya yönelik su imkanları yok. Millet herhalde başka bir yerlerde abdestini alıp camiye geliyor.

Buradan çıkınca az ileride tüm heybetiyle Amir Temur Türbesine ulaştım. Giriş ücreti 10,000.-Som. Türbenin dışı da içi de çok albenili ve özenle yapılmış.



Amir Temur 'un Türbesi 'nin tavan süslemeleri
Ortada, siyah lahit altında yatan Amir Temur


İçeride bir koridorun sonunda Amir Temur ‘un bir portresi ve altında da ömrü boyunca yaptığı seferleri, istilaları anlatan bir harita var. Haritanın en Batı ‘sı bildiğimiz üzere Osmanlı Toprakları.
Ankara, Çubuk Ovası, Akşehir, Bursa hep bu haritada görünüyor. Malum Timur 1395-1402 arası Osmanlı ‘ya da korku yaşatmıştı.

Buradan diğer koridor ve bir kapıyla lahitlerin bulunduğu yere giriliyor. Duvarlar ve tavan süslemeli. Burada 9 ayrı insan yatıyor. Siyah taşlı olan Amir Temur diğerleri ise oğulları, Hocaları v.s Türbeden çıkıyorum arkasını ve etrafını da kolaçan ediyorum. Özenle korunan bir mekan havasında. Türbenin bulunduğu alanın etrafı semtin diğer evlerinden izole edilmek üzere 4-5 metre yüksekliğinde duvarla çevrilmiş. Belli ki semtin pespayeliğini perdelemek için düşünülmüş iyi bir yöntem. Büyük ahşap kapılarla bu duvarlardan geçerek semtin sokaklarına geçiliyor. Bir tanesinden geçerek semtin yaşayan sokaklarında dolaştım. Çocuklar top oynuyor, bisiklete biniyor.

Burada Hoca Nisbatdor Camisini gördüm. Bahçe kapısı kapalıydı, giremedim.
Ara sokaklardan devam ederek Registon Meydanının başlangıç noktasındayım. Burada büyük fıskiyeli bir havuz var. Sanki Sovyet döneminden kalma gibi. İnsanlar akşamları burada toplanıp müzik eşliğinde renkli su gösterisini izleyebiliyor.

Registan Meydanı ‘ndan Toshkent Ko’chesi ‘ne (Taşkent Caddesine) ilerlerken her taraf polis kaynıyor. İnsanları belirli yerlerden yürümeye zorluyorlar. Malum uluslararası kongre var ve Özbek Başkanı burada. Sol taraf çok geniş bir park, yeşil alan. Orta yerinde 3 ayrı medrese bulunuyor. Heybetli, albenili büyük binalar. Üç ‘ünün facade (=yüzleri) aynı meydana bakıyor. Medreselerden birinin adı Tillokori Medresesi. 1646 ila 1660 arasında inşa edilmiş.
Üç medresenin bulunduğu Registan Meydanı








Yürüyerek ve kimi zaman polisler tarafından yönlendirilerek Taşkent Caddesi ‘nin ucundaki Amir Temur Camisine doğru yürüyorum. Bu arada saat 16:30 gibi. Bir ara yeni yapılmış bir açık alış veriş pasajının önünden geçtim. Şekerlemecisinden, giyimcisine, ayakkabıcısından, telefoncusuna birçok dükkan var. 
Şekerci dükkanı
Bir sıra dükkan özellikle evlenenlere yönelik kıyafetler satmaktaydı. Gelinlik satmak buralarda çok revaçta olan bir iş anlaşılan. Bir gelinlik dükkanının fotoğrafını çekerken yarı çıplak kızlar gelinliklerin arkasına sindiler.
Gelinlik satışları bu sene revaçta 
Sanırım mevsim de tam evlenme sezonunu içeriyor şu sıralarda. Kongre katılımcıları yaka kartlarıyla zaman zaman gruplar halinde çıkıyorlar. Akülü golf arabalarıyla onları camiyi, az ilerdeki Pazar yerini filan gezdirmeye çıkarıyorlar. Sonra tekrar kongrenin yapıldığı yere döndürüyorlar. Onlardan fırsat kalınca polisler camiye girişe izin veriyorlar.
Bu arada küçük bir kahve molası verdim. Caddeye bakan güzel bir mekan. Hemen caminin gölgesinde kalıyor. Karşımda ise Bibi Hanım (Timur ‘un en has karısı) Türbesi var.
Bir müddet sonra polisler izin verince Amir Temur camisine girdim. Çok büyük ve ihtişamlı bir yapı. Burayı Temur Hindistan seferinin zaferinden sonra yaptırmış. Kimi yerlerde Bibi Hanum Camii diye de geçiyor. Tamamen açık usulle yapılmış bir cami.

Amir Temur veya Bibi Hanum Camii ve orta yerinde kur 'an rahlesi
Buradan çıkınca yanı başında bulunan bir sabit pazar yeri var. Yanları açık fakat üstü kapalı. Pazarcılar, her birine ürünlerin cinsine göre ayrılmış yerlerde temiz kıyafetler içinde satış yapıyorlar. Buradan bir esnaftan çekirdeksiz, siyah kuru üzüm aldım. İstanbul ‘a götüreceğim.


Pazar yerinden çıkıp yolun karşısında bulunan Bibi Hanım türbesine yönlendim. Genişçe bir bahçe içinde yere alan Türbe ‘de alt katta Bibi Hanım, annesi, yeğeni ve iki kızı yatıyor.
Bibi Hanum Türbesi
Bibi Hanım solda, annesi ortada, sağda ise yeğeni yatıyor(muş)
Yola devam edince bir çukur alana iniliyor. Solda yukarıda Arapların Orta Asya ‘da yaptıkları ilk cami var. Hz. Hızır Camii. Son yıllarda restore etmişler. Ama işin zevkini kaçırmışlar. Çok suni bir görüntü almış sonuçta. İçini hiç gezmeden geri döndüm.

Bu defa amacım kongrenin bittiği varsayımıyla Registon Meydanı ‘na doğru gitmek ve orada 3 medreseyi gezmek. Geniş bir park alanı içinde kurulu bu binalar ihtişamlı ve gösterişli yapılmışlar. Parkta yürürken iki cilveli Özbek kız fotoğraflarını çekmemi ima ettiler. Ben de bu durumu bir fırsat bildim ve iki kızı model olarak birkaç karede değerlendirdim.


Üç medresenin de yüzü tek bir alana bakıyor. Birbirine yakın dönemlerde inşa edilmişler. Medreselerden biri Uluğ Bek Medresesi 1417-1420 yıllarında yapılmış; içinde 50 oda varmış. Diğeri ise Tillokori Medresesi. Yaklaşık 1 saatimi alan üç medrese ziyaretinden sonra yavaş adımlarla otelime yürüdüm.

Hava kararmıştı. Registan Meydanının alt tarafındaki fıskiyeli havuzda müzik çalıyor ve renkli su gösterisi yapılıyordu. İnsanlar toplanmış vakit geçiriyorlardı. Otelde iyi bir lokanta tavsiye etmelerini rica ettim. Semerkant Restaurant ‘ı önerdiler. Bir taksi çevirdiler ve 3,000.-Som karşılığında lokantaya ulaştım. Lokantanın arkasındaki bahçe kısmına yerleştim. Pirzola veya benzeri etler kiloyla sipariş ediliyor. 400 gr pirzola söyledim, yanına da bir salata. Bir de bira içtim ki bunun uzantılı hikâyesini Semerkant-Taşkent yolculuğuna saklıyorum.

Otele dönüş yine taksiyle ama bu defa İran ‘lı bir Azeri şoförle muhabbet ede ede. Bu defa taksi 5,000.-Som aldı benden.

Bu gece erken yatmam gerekiyor. Zira yarın sabah 05:00 ‘de Taşkent ‘e doğru yola çıkmayı ve 330 km ‘lik yolu 09:30 gibi Taşkent ‘te tamamlamayı planlıyorum. Otele bile gitmeden direkt Türkmenistan Elçiliği ‘ne gidip dönüş için transit vizemin başvurusunu yapmam lazım. Cuma gününü iş günü olarak kullanmayı arzuluyorum.


Semerkant görülesi bir şehir. Sokakları, kaldırımları çok temiz ve düzenli. İpek Yolu ‘nun en ünlü ve tarihi kuvvetli şehirlerinden. Amir Temur ‘un seferleri dışında kaldığı merkezi burası. İnsanları da çok dost ve sıcak kanlı. Özellikle gençler yabancılarla sohbete girmeyi seviyorlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder