MOTOSİKLETLE İPEK YOLU ‘na / By MOTORCYCLE to the SILK ROAD
14. Gün / Day 14
: 29.05.2014 Perşemba/Thursday
Buhara (Özbekistan)>>>Semerkant (Özbekistan)
Yapılan km: 274 (?) Çıkış : 08:38 Varış : 13:00 Toplam 4,5 saat
(Yolda yaklaşık 45 dakika polisle rüşvet toplantısını düşünce 3,5 saatten biraz fazla)
Buhara Semerkant arası
kısa mesafeli ve rahat bir parkur olacak gibi görünüyor. Sabah yine erkenden
uyandım. Vücut saatim artık buna alıştı. Tam bir seyyah otomatiğine bağlanmış
bulunuyorum. Akşam yorgun oluyorum ve erken yatıyorum (yaklaşık 22:30) ve
sabahları da erken (06:30-07:00) kalkıyorum.
Bu sabah Buhara ‘daki
Asia Buhara Otelinde kahvaltı yaptım. Otel iki ayrı kanattan oluşuyor. Kahvaltı
salonu benim odamın bulunduğu tarafın aksi yönünde. 07:30 gibi kahvaltıya
gittim. Açık büfe ve gayet güzel yenebilecek bir kahvaltı. Genel olarak
yenebilirlik anlamında –Türkmenbaşı Oteli hariç- bir sorun yaşamadım.
Bildiğimiz tür kahvaltı seçenekleri var. Beyaz peynir, kaşar peynir, domates,
salatalık, kıvırcık salata, yumurta, süt, tereyağı, reçeller, ekmekler çeşitli,
kek veya poğaça türü unlu ürünler, vs.
Tabağıma makul bir şeyler
alıp yaşlıca bir turist amcanın masasına izin alarak oturdum.
4 kişilik dikdörtgen
masada yana yana oturuyoruz. Kısa bir süre sonra adamcağızın karısı geldi ve
hepimize ‘Guten Morgen’ diyerek adamcağızın karşısına oturdu. Yaşları 70-74
arası gibi. Ben de durur muyum. Bu Guten Morgen ‘a ‘Guten Morgen’ diyerek
karşılık verdim ve sohbet başladı. Kimsin, nesin, neredensin filan. Masa
arkadaşlarım Avusturya ‘dan gelmişler. Küçük bir arkadaş grubu olarak emekli
emekli seyahat ediyorlarmış. Amcam emekli bir Almanca ve Tarih öğretmeni. Ben
de İstanbul Avusturya Lisesi ‘nden mezun olduğumu ve buralara motosikletle
geldiğimi filan söyleyince aramızda bir hayranlık bağlamında bir köprü de
oluştu. Amcamın bir arkadaşı Sankt Georg ‘da 1990 ve 2000 arası öğretmenlik
yapmış. Benim tanımam pek mümkün değil elbette. Bir konu açıldı. Türkmenistan
ve Özbekistan sınır kapılarında insanlara yaşatılan zahmet ve eziyet konusu.
Gümrüklerdeki onlarca acı veren bürokrasi filan. Bilin bakalım bundan sonra
hangi platforma yerleştik. Franz Kafka ‘nın bürokrasiyi eleştirilerine. Nereden
nereye ?
Neyse izin isteyip
kahvaltıdan ayrıldım. Odama geçerek motor çantalarına son düzeni verdim.
Kıyafetimi giyindim ve motorumu parktan alıp otelin hemen önüne çektim. Motorun
“heybelerini” de hazırladım. Derken bir trafik polisi ve bir Buhara ‘lı
ilgilerini göstererek beni motorun başında lafa tuttular.
Bir rüşvet muhabbeti daha :
Buhara ‘dan çıktım ve Kuzey ‘e doğru yükseliyorum. Artık çöl görünmüyor. Etraf yeşillik, ağaçlar, meyve ağaçları örtüsüne dönüştü. Yaklaşık 60-70 km çıkmıştım ki, sanırım Gijduvan kasabasını geçiyordum bir radara yakalandım. Aslında radar detektörüm var ama
Buhara ‘dan çıktım ve Kuzey ‘e doğru yükseliyorum. Artık çöl görünmüyor. Etraf yeşillik, ağaçlar, meyve ağaçları örtüsüne dönüştü. Yaklaşık 60-70 km çıkmıştım ki, sanırım Gijduvan kasabasını geçiyordum bir radara yakalandım. Aslında radar detektörüm var ama
kurmamıştım. Şehrin
içinde hız sınırı 70 ve benim hızım 107 km/saat ‘miş. Bir küçük polis otosu
(burada Daewoo ‘lar çok meşhur) sağda üzerine bir radar detektörü koymuşlar ve
geliş istikametine yönlendirmişler. Beni indirdiler. Toplam 3 polis var
etrafımda. Bana hemen lap toplarından motosikletin hız sınırını aştığı andaki
fotoğrafını gösterdiler. Söyleyecek bir şey yok ağlamaktan başka. ‘Etmeyin,
yapmayın, ben misafirim hem de Türkiye ‘den geldim’ filan diye anlatıyorum. Ama
nafile. Beni küçücük arabanın arka koltuğuna davet ettiler. Bir yandan da başka
hızlı şoförlere camdan konuşarak ceza kesiyorlar. Beni yaklaşık bir yarım saat
tuttular. Hem sert yapıyorlar hem de gönlümü alıyorlar. Tam bir iyi polis kötü
polis oynanıyor. Bu işin aslında 180.-USD olduğunu, parayı bankaya yatırmam
gerektiğini, yatırmazsam “zindanlara” atılacağımı söylüyorlar. Neyse sonunda
20.-USD dedim, başka param yok dedim filan olmadı. 20 ‘ye bir de 50 ilave
edince rahatladılar. Bu iş bana 70.-USD ‘a patladı. Aldıkları rüşveti helal etmem
anlamında bir de elimi iki ellerinin arasına alarak kadirşinas ve veli nimet
havasında sıktılar, beni gönderdiler.
Yaklaşık 13:10 gibi
Semerkant ‘da Diyora Hotel ‘e yerleştim. Otel şehrin tarihi eserlerine çok
yakın bir yerde yürüyerek birçok yere yakın konumda. Arkasında üstü açık fakat
kapısı filan kapalı güzel bir otoparkı var. Resepsiyona kayıtlarımı yaptırırken
saat 14:00 ‘de bana şehri gezdirebilecek bir rehber olup olmadığını sordum.
Odaya telefon ederek bildireceklerini söylediler. Bugün kısa bir yolculuk
olduğundan yorgun değilim. Hele bir de duş alınca zindeleşiyorum.
Telefon geldi. Bugün
şehirde ve de üç önemli medresenin olduğu alanda bir uluslararası kongre varmış
ve Özbek Başkanı da buradaymış. Birçok esere giriş mümkün olmadığından rehberler
de iş almıyormuş. Hoppalaaa ! Neyse ben 14:00 ‘de kendimi şehre doğru attım.
Yürüyerek hedefimde “Amir Temur” un türbesi var. Otelimden yaklaşık 700 metre
ötede. Oteldeki çocuk işe yarayan bir de harita bastırdı printer ‘dan. İşimi
görüyor.
Harita Konusu ;
buralara gelecek
olanlarınız olursa buradan harita bulurum diye düşünmeyin. Ne tür harita
gerekiyorsa yanınıza alın gelin. Karayolu haritası veya şehir haritaları…
Otelimin bulunduğu İmam
Al-Bukhariy Caddesinden Registan Caddesine yürüyüş yaklaşık 5-6 dakika. Hava
makul sıcaklıkta, kuru ve tatlı bir meltem esiyor. Rahat bir yürüyüşle Ruhabad
Türbesine vardım. Burası Timur ‘un Hoca ‘larından birinin türbesi. Eşi ve
çocuklarıyla ailecek buraya gömmüşler. Giriş ücreti 8,000.-Som fakat ben
4,000.-Som verdim adam hiçbir şey demedi. Sanki bu paralar öylesine toplanıyor
gibi bir kuşku oluştu bende.
Rukhabad |
Amir Temur 'un Hocası 'nın eşinin ve çocuklarının gömütleri |
Rukhabad |
Buradan çıkar çıkmaz
hemen arkasında eski bir masjid var. Rukhabad Masjidi diye biliniyor. Ahşap tavanlı güzel eski bir cami.
Kullanılır durumda.
Hatta ben fotoğraf çekerken namaz kılmaya gelen birkaç kişi
de oldu. Yine avlusunda kocaman bir dut ağacı var. Her hangi sinek, arı v.s.
uçuşmuyor.
Rukhabad Masjidi (en sağda tuğla olan minaresidir) |
Rukhabad Masjidi 'nin içi |
Rukhabad Masjidi |
Rukhabad Masjidi 'nin tavan süslemeleri |
Gördüğüm tüm camilerin
bizdekilere göre önemli bir eksiği var. Şadırvan veya abdest almaya yönelik su imkanları yok. Millet herhalde başka bir yerlerde abdestini alıp camiye geliyor.
Buradan çıkınca az
ileride tüm heybetiyle Amir Temur Türbesine ulaştım. Giriş ücreti 10,000.-Som.
Türbenin dışı da içi de çok albenili ve özenle yapılmış.
İçeride bir koridorun sonunda Amir Temur ‘un bir portresi ve altında da ömrü boyunca yaptığı seferleri, istilaları anlatan bir harita var. Haritanın en Batı ‘sı bildiğimiz üzere Osmanlı Toprakları.
Ankara, Çubuk Ovası,
Akşehir, Bursa hep bu haritada görünüyor. Malum Timur 1395-1402 arası Osmanlı ‘ya
da korku yaşatmıştı.
Buradan diğer koridor ve
bir kapıyla lahitlerin bulunduğu yere giriliyor. Duvarlar ve tavan süslemeli.
Burada 9 ayrı insan yatıyor. Siyah taşlı olan Amir Temur diğerleri ise oğulları,
Hocaları v.s Türbeden çıkıyorum arkasını ve etrafını da kolaçan ediyorum.
Özenle korunan bir mekan havasında. Türbenin bulunduğu alanın etrafı semtin
diğer evlerinden izole edilmek üzere 4-5 metre yüksekliğinde duvarla çevrilmiş.
Belli ki semtin pespayeliğini perdelemek için düşünülmüş iyi bir yöntem. Büyük
ahşap kapılarla bu duvarlardan geçerek semtin sokaklarına geçiliyor. Bir
tanesinden geçerek semtin yaşayan sokaklarında dolaştım. Çocuklar top oynuyor,
bisiklete biniyor.
Burada Hoca Nisbatdor
Camisini gördüm. Bahçe kapısı kapalıydı, giremedim.
Ara sokaklardan devam
ederek Registon Meydanının başlangıç noktasındayım. Burada büyük fıskiyeli bir
havuz var. Sanki Sovyet döneminden kalma gibi. İnsanlar akşamları burada
toplanıp müzik eşliğinde renkli su gösterisini izleyebiliyor.
Registan Meydanı ‘ndan Toshkent
Ko’chesi ‘ne (Taşkent Caddesine) ilerlerken her taraf polis kaynıyor. İnsanları
belirli yerlerden yürümeye zorluyorlar. Malum uluslararası kongre var ve Özbek
Başkanı burada. Sol taraf çok geniş bir park, yeşil alan. Orta yerinde 3 ayrı
medrese bulunuyor. Heybetli, albenili büyük binalar. Üç ‘ünün facade (=yüzleri)
aynı meydana bakıyor. Medreselerden birinin adı Tillokori Medresesi. 1646 ila 1660 arasında inşa edilmiş.
Üç medresenin bulunduğu Registan Meydanı |
Yürüyerek ve kimi zaman
polisler tarafından yönlendirilerek Taşkent Caddesi ‘nin ucundaki Amir Temur
Camisine doğru yürüyorum. Bu arada saat 16:30 gibi. Bir ara yeni yapılmış bir
açık alış veriş pasajının önünden geçtim. Şekerlemecisinden, giyimcisine, ayakkabıcısından, telefoncusuna birçok dükkan var.
Bir sıra dükkan özellikle evlenenlere
yönelik kıyafetler satmaktaydı. Gelinlik satmak buralarda çok revaçta olan bir iş anlaşılan. Bir gelinlik dükkanının fotoğrafını çekerken yarı çıplak kızlar gelinliklerin arkasına sindiler.
Şekerci dükkanı |
Gelinlik satışları bu sene revaçta |
Sanırım mevsim de
tam evlenme sezonunu içeriyor şu sıralarda. Kongre katılımcıları yaka
kartlarıyla zaman zaman gruplar halinde çıkıyorlar. Akülü golf arabalarıyla
onları camiyi, az ilerdeki Pazar yerini filan gezdirmeye çıkarıyorlar. Sonra
tekrar kongrenin yapıldığı yere döndürüyorlar. Onlardan fırsat kalınca polisler
camiye girişe izin veriyorlar.
Bu arada küçük bir kahve
molası verdim. Caddeye bakan güzel bir mekan. Hemen caminin gölgesinde kalıyor.
Karşımda ise Bibi Hanım (Timur ‘un en has karısı) Türbesi var.
Bir müddet sonra polisler
izin verince Amir Temur camisine girdim. Çok büyük ve ihtişamlı bir yapı. Burayı Temur Hindistan seferinin zaferinden sonra yaptırmış. Kimi yerlerde Bibi Hanum Camii diye de geçiyor. Tamamen açık usulle yapılmış bir cami.
Amir Temur veya Bibi Hanum Camii ve orta yerinde kur 'an rahlesi |
Pazar yerinden çıkıp
yolun karşısında bulunan Bibi Hanım türbesine yönlendim. Genişçe bir bahçe
içinde yere alan Türbe ‘de alt katta Bibi Hanım, annesi, yeğeni ve iki kızı
yatıyor.
Bibi Hanım solda, annesi ortada, sağda ise yeğeni yatıyor(muş) |
Bu defa amacım kongrenin
bittiği varsayımıyla Registon Meydanı ‘na doğru gitmek ve orada 3 medreseyi
gezmek. Geniş bir park alanı içinde kurulu bu binalar ihtişamlı ve gösterişli
yapılmışlar. Parkta yürürken iki cilveli Özbek kız fotoğraflarını çekmemi ima
ettiler. Ben de bu durumu bir fırsat bildim ve iki kızı model olarak birkaç karede
değerlendirdim.
Üç medresenin de yüzü tek
bir alana bakıyor. Birbirine yakın dönemlerde inşa edilmişler. Medreselerden
biri Uluğ Bek Medresesi 1417-1420 yıllarında yapılmış; içinde 50 oda varmış.
Diğeri ise Tillokori Medresesi. Yaklaşık 1 saatimi alan üç medrese ziyaretinden
sonra yavaş adımlarla otelime yürüdüm.
Hava kararmıştı. Registan
Meydanının alt tarafındaki fıskiyeli havuzda müzik çalıyor ve renkli su
gösterisi yapılıyordu. İnsanlar toplanmış vakit geçiriyorlardı. Otelde iyi bir
lokanta tavsiye etmelerini rica ettim. Semerkant Restaurant ‘ı önerdiler. Bir
taksi çevirdiler ve 3,000.-Som karşılığında lokantaya ulaştım. Lokantanın
arkasındaki bahçe kısmına yerleştim. Pirzola veya benzeri etler kiloyla sipariş
ediliyor. 400 gr pirzola söyledim, yanına da bir salata. Bir de bira içtim ki
bunun uzantılı hikâyesini Semerkant-Taşkent yolculuğuna saklıyorum.
Otele dönüş yine taksiyle
ama bu defa İran ‘lı bir Azeri şoförle muhabbet ede ede. Bu defa taksi
5,000.-Som aldı benden.
Bu gece erken yatmam
gerekiyor. Zira yarın sabah 05:00 ‘de Taşkent ‘e doğru yola çıkmayı ve 330 km ‘lik
yolu 09:30 gibi Taşkent ‘te tamamlamayı planlıyorum. Otele bile gitmeden direkt
Türkmenistan Elçiliği ‘ne gidip dönüş için transit vizemin başvurusunu yapmam
lazım. Cuma gününü iş günü olarak kullanmayı arzuluyorum.
Semerkant görülesi bir
şehir. Sokakları, kaldırımları çok temiz ve düzenli. İpek Yolu ‘nun en ünlü ve
tarihi kuvvetli şehirlerinden. Amir Temur ‘un seferleri dışında kaldığı merkezi
burası. İnsanları da çok dost ve sıcak kanlı. Özellikle gençler yabancılarla sohbete
girmeyi seviyorlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder