MOTOSİKLETLE İPEK YOLU ‘na / By MOTORCYCLE to the SILK ROAD
13. Gün / Day 13
: 28.05.2014 Çarşamba/Wednesday
Xiva (Özbekistan)>>>Buhara (Özbekistan)
Yapılan km: 467 Çıkış : 08:10 Varış : 15:20 Toplam 7 saat
Xiva ‘da, Otelde yaptığım
güzel bir kahvaltı sonrası hazırlıklarımı tamamladım. Globetrotter grubunun
bazı üyeleriyle tekrar vedalaştık. Onlar 2 gece daha burada kalacaklar ve daha
sonra Taşkent ‘e doğru yol alacaklar. Ben ise bugün Buhara ‘da olmayı planlıyorum.
Hava yine sıcak. Sabah
olmasına rağmen motorun göstergesi 41 derece C gösteriyor.
Urgenç ‘e girmeden daha
kestirme bir yol var. A380 otobanına yaklaşık 100 km sonra bağlanan noktaya
doğru ilerliyorum. Kasabalar içinden geçen güzel satıhlı bir yol. Biraza daha
işlek. Soyot, Yangıarik, Bogot, Hazorasp, Drujba gibi yerleri geçiyorum. Derken
bir yol ağzı ve levhalar oldukça iri v belirgin olarak sola dönmemi söylüyor.
Devam edecek olursam Türkmenistan sınırına geliniyor. Sola, A380 diye
gösterilen ve Amuderya olarak da yazılmış yönde ilerliyorum. 3 km sonra
Amuderya ‘nın üzerinden uzun ve enteresan bir köprüden geçiyorum. Köprü hem
karayolu trafiğine hem de demir yolu trafiğine uygun yapılmış. Yolun ortasında
tren rayları döşenmiş ve diğer kısımlar tahta ile kaplı. Raylara denk gelmemek
lazım. Aralıkları bayağı geniş. Karşıya yani çöl tarafına geçtim. Bundan sonra
adeta ters yönde yani Kuzeybatı istikametinde Amuderya ‘nın paralelinde yol
alıyorum. Yaklaşık 10 km yol bozuk. Çukurlar, taşlar çok var. Yarım karpuz
büyüklüğünde delikler var. Dikkatle ve seçerek ilerlemek gerekiyor. Ortalama
sürat 40 km ‘lerde. Bir süre sonra şaşkınlığa ve mutluluğa gark oldum. Enfes
satıhlı bir otobana çıktım. Yol tabii ki Buhara yönüne yani Güneydoğu ‘ya.
Uzunca bir süre otobanda seyir yaptım. Sol tarafım hep çöl ve kuru çalı
toplulukları var. Çok nadiren gidiş yönüme göre yolun sağ tarafına bzı köyler
ve yerleşim yerleri için yollar ayrılıyor. Muhtemelen Amuderya kıyısında bir
yerlere gidiliyor. Bir ara birine bir şey sordum. O da benimle 5 km ötede bir
yere gelmek istediğini söyledi. Arkama aldım. Birlikte 5-6 km ötede bir
şantiyenin yakınına bıraktım.
Öğlen olmak üzere. Yolun
sağında enteresan bir dinlenme tesisi var. Tam ben yaklaşırken bir turist
otobüsü oraya girdi. Bunu görünce ben de cesaretlendim ve oraya daldım. Girişte
Levhalarda WC diye ifade
edilmiş. Herhalde turistlerin mola vermesine uygun bir yer.
Turistlerin Fransız
oldukları belli. Tuvalet sırasına girmişler. Tuvalet binanın yaklaşık 50 metre
arkasında tek başına duran bir kulübe. Arkası alabildiğine çöl. 2 kabini var.
Bu kuyruk beklenir mi? Hemen çöle doğru yürüyüp 40-50 metre sonra çölde sulama
yapıyorum ve geri dönüyorum. Kibar Fransızlar hala kuyrukta.
Buraya özgü bir yemekleri
var. Lehman gibi kaldı aklımda. Hafif çorbamsı ama çok doyurucu. Bir büyük tas
içinde sunuyorlar. Noodles, et parçaları, patates, havuç v.s Bir de kefir söyledim yanında iyi
gitti. Yemeğin bedeli 8,000.-Som. Yemekten sonra Fransızların şaşkın bakışları altında yola koyuldum.
Öğle molası verdiğim dinlenme tesisi |
Lehman veya lahman adı verilen yemek, nan ve kefir |
Buhara ‘ya yaklaşıyorum.
Yaklaşık 140 km kaldı. Yolun kalitesi ilk baştaki gibi değil ama yine de
ortalama hız 75-80 km gibi. Bu arada çölde rüzgârla karışık kum serpiştirmesi
başladı. Zaman zaman sağ yandan gelen rüzgâr motoru etkileyebiliyor. Kaskım
yüzümü kumdan gayet güzel koruyor. Bu arada benzin bitme aşamalarına geliyor.
Malum benzin istasyonları var ama benzinleri yok. Kırmızı plastik bidona gerek
duymadan bir benzinci bulmayı arzuluyorum. Gazlı diye bir sapak var. Orada
olacağını söylemişlerdi. Vardığımda bir iki yere sordum fakat nafile. Gazlı ‘yı
biraz geçince gidiş yönüme göre solda bir benzincide faaliyet gördüm. Otobüsler
arabalar girip çıkıyor. Hemen yanaştım. Depoyu fulledim. Buhara ‘ya devam
ediyorum. Buhara şehrine girdiğimde para bozdurmak için bir bankada durdum.
Ancak ‘biz bozamayız’ deyip beni gönderdiler. Otelimin adı Asia Buhara.
Şehrin güney tarafında
tam eski şehrin dibinde yer alıyor. Buhara caddelerinde motorumla otelime
ulaştım. Caddeler otomobil dolu. İnsanlar da olabildiğince çok göründü gözüme.
Motoru otelin açık
otoparkına park ettim ve giriş katında loby ‘e yakın bir oda verdiler.
Eski şehre doğru bakıyor.
Güzel bir duş ve arkasından küçük bir dinlenme. Saat 16:30 gibi şehri gezmeye
çıktım. İpek Yolu ‘nun tarihi buralarda yatıyor ve yaşanıyor adeta. Gizemli bir
havaya giriyor insan. Kah bir tüccar, kah kervanda görevli biri, kah buranın
ahalisinden biri gibi hissetmek mümkün. Zira eskilerden kalan kervansaraylar, mescitler
(bizde cami diye adını bulmuş), eski evler, zenginlerin konakları, medreseler
hakikaten görülesi yerler.
Tamamen harman tuğlası;
renk balköpüğü sarısı-bej. Normal evlerde ise ağırlıklı olarak kerpiç
kullanılmış. Eski şehrin bir ucundan girdim ve dar sokakları da kolaçan ederek
diğer tarafından tekrar otelin bulunduğu meydana çıktım.
Havuzlu Meydan ve Park |
Dinamik güzel bir heykel |
Eski bir medrese; şu anda halı dokuma atölyesi olarak kullanılıyor. |
Masjid (bizdeki camiye karşılık) |
Masjid (=Cami) 'in karşısındaki medrese |
Özbek nan 'ı lazımsa arkadaşı iyi tanırım |
Bir süre otelde, loby ‘de
hem bira içiyorum hem de bilgisayarımda notlarımı düzenliyorum.
Devamlı dolaşmaktan
bacaklar da, tabanlar da yoruluyor. Arada bir bilgisayar faaliyetiyle birlikte
dinlenmek iyi geliyor. Otelin loby ‘sinde ve resepsiyon ‘unda ikram olarak
beyaz renkli, gayri muntazam şekilli şekerler var. Konya ‘nın peynir
şekerlerine benziyor. Biraz daha küçükler sadece. Lezzeti de çok benzeşiyor.
Bir de küçük kabuklu bademler sunmuşlar. Kavrularak kabukları çıtlatılmış ama
yine de yemek için kırma eylemi gerekiyor.
Birçok ülkeden turist
çeken bir yer Buhara. Benzerini Xiva için de söylemek mümkün.
Hintli, Koreli, Rus,
Fransız, İspanyol… Ne ararsan var. Türk ‘e rastlamak bana kısmet olmadı.
Otelin resepsiyonunda
100.-USD bozdurdum. Bana 240,000.-Som verdi. Somlar naylon poşetlerde
saklanıyor. Her taraf binlik banknot Som kaynıyor. Say say bitmiyor.
Hava kararır gibi oldu.
Tekrar tura çıktım şehrin içinde. Her yer insan kaynıyor. Hem yerli halk hem de
gezginler var. Akşam yemeği için bir yer kestirmeye çalışıyorum. Otelin
sırasında yaklaşık 40-50 metre ötesinde Old Bukhara Restaurant ‘dayım. Eski bir
bina görüntüsünde. Merdivenle çıkılarak giriliyor. Yaklaşık 10-12 basamak
çıkarak binanın giriş
bölümüne geliniyor.
Burası han girişi gibi yaklaşık 4-5 metre uzunlukta. Bitiminde üstü açık bir
avluya giriliyor. 13 x 25 metre gibi bir avlu. Masalar kurulmuş. Kısmen de
müşteriler yerleşmiş. Üst kata merdivenle çıktığınızda avlunun iki kenarına
yukarıdan bakan terasa gelmiş oluyorsunuz. Burada da masalar müşterilerini
bekliyor. Terastan kısmen eski şehrin küçük bir manzarasını da seyretmek
mümkün.
Dut ağaçları ; hem
Türkmenistan ‘da hem Özbekistan ‘da bir çok yerde dut ağaçları var. Kaldırımlar,
evlerin bahçeleri ve birçok yerde.Dökülen dutları devamlı süpürüyorlar. Sinek veya arı olmasına engel olmuşlar her nasılsa. Old Buhara Lokantası ‘nın avlusunda da bir
büyük dut ağacı var.
Benim otelde kalan bir
Rus grup vardı. Onlar da bu lokantanın avlusunda onlar için hazırlanmış uzun
iki masaya yerleştiler. ‘Nazdrovye’ diye diye votkalar yudumlanıyor keyifle.
Üst katta, balkon gibi aşağıyı gözleyen konumda bir masaya oturttular. Keyifli
bir yer. Garson kızlar aynı örnek giyinmişler. Siyah beyaz renklerden alacalı desende
tiril tiril kumaştan iki parça elbiseleri var. Üstü tunik altı rahat, kısa
paçalı pantolon tarzında. Kafalarında da aynı kumaştan kepleri var. Omuzlarında
da bir yerel kumaştan çanta. Tahsilatlar tomar tomar parayla yapıldığı için
kolayını bulmuşlar.
Yemek olarak kendime Afroz (lahana, havuç, salatalık, şalgam karışımı bir salata), suzma (yani bizim süzme yoğurt) ve bir de Lula Kebap söyledim. Lula Kebap yağda kızartılmış uzun elipsoid kötelerden ve yanında elle doğranmış ve kızartılmış patates ve soğan var. Güzeldi, doyurucuydu.
Yemek olarak kendime Afroz (lahana, havuç, salatalık, şalgam karışımı bir salata), suzma (yani bizim süzme yoğurt) ve bir de Lula Kebap söyledim. Lula Kebap yağda kızartılmış uzun elipsoid kötelerden ve yanında elle doğranmış ve kızartılmış patates ve soğan var. Güzeldi, doyurucuydu.
Yemek bitince eski şehrin
içinde hazmettirici küçük bir yürüyüş yaptım. Bir bakkaldan soğuk su ve
dondurma aldım. Bizim ülkemizin Algida, Golf tarzı dondurmalarını aratmaz gibi.
Otelime vardım. Odama
henüz girmiştim ki dışarıda ani bir rüzgâr çıktı, ağaçların dalları savruldu, kumlar havalarda uçuştu. Sanki
bir fırtına geldi geçti gibi oldu. Çölde esen bir yel misali sonra sakinledi.
Yazarın Notu : Çok teferruat olduysa resimleri de bolca koyuyorum.
Sevildiğinizi bilin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder