2 Haziran 2014 Pazartesi

28.05.2014:-MOTOSİKLETLE İPEK YOLU ‘na / By MOTORCYCLE to the SILK ROAD

MOTOSİKLETLE İPEK YOLU ‘na  /  By MOTORCYCLE to the SILK ROAD
13. Gün  /  Day 13  : 28.05.2014 Çarşamba/Wednesday
Xiva (Özbekistan)>>>Buhara (Özbekistan)

Yapılan km: 467   Çıkış : 08:10    Varış : 15:20   Toplam 7 saat

Xiva ‘da, Otelde yaptığım güzel bir kahvaltı sonrası hazırlıklarımı tamamladım. Globetrotter grubunun bazı üyeleriyle tekrar vedalaştık. Onlar 2 gece daha burada kalacaklar ve daha sonra Taşkent ‘e doğru yol alacaklar. Ben ise bugün Buhara ‘da olmayı planlıyorum.
Hava yine sıcak. Sabah olmasına rağmen motorun göstergesi 41 derece C gösteriyor.
Urgenç ‘e girmeden daha kestirme bir yol var. A380 otobanına yaklaşık 100 km sonra bağlanan noktaya doğru ilerliyorum. Kasabalar içinden geçen güzel satıhlı bir yol. Biraza daha işlek. Soyot, Yangıarik, Bogot, Hazorasp, Drujba gibi yerleri geçiyorum. Derken bir yol ağzı ve levhalar oldukça iri v belirgin olarak sola dönmemi söylüyor. Devam edecek olursam Türkmenistan sınırına geliniyor. Sola, A380 diye gösterilen ve Amuderya olarak da yazılmış yönde ilerliyorum. 3 km sonra Amuderya ‘nın üzerinden uzun ve enteresan bir köprüden geçiyorum. Köprü hem karayolu trafiğine hem de demir yolu trafiğine uygun yapılmış. Yolun ortasında tren rayları döşenmiş ve diğer kısımlar tahta ile kaplı. Raylara denk gelmemek lazım. Aralıkları bayağı geniş. Karşıya yani çöl tarafına geçtim. Bundan sonra adeta ters yönde yani Kuzeybatı istikametinde Amuderya ‘nın paralelinde yol alıyorum. Yaklaşık 10 km yol bozuk. Çukurlar, taşlar çok var. Yarım karpuz büyüklüğünde delikler var. Dikkatle ve seçerek ilerlemek gerekiyor. Ortalama sürat 40 km ‘lerde. Bir süre sonra şaşkınlığa ve mutluluğa gark oldum. Enfes satıhlı bir otobana çıktım. Yol tabii ki Buhara yönüne yani Güneydoğu ‘ya. Uzunca bir süre otobanda seyir yaptım. Sol tarafım hep çöl ve kuru çalı toplulukları var. Çok nadiren gidiş yönüme göre yolun sağ tarafına bzı köyler ve yerleşim yerleri için yollar ayrılıyor. Muhtemelen Amuderya kıyısında bir yerlere gidiliyor. Bir ara birine bir şey sordum. O da benimle 5 km ötede bir yere gelmek istediğini söyledi. Arkama aldım. Birlikte 5-6 km ötede bir şantiyenin yakınına bıraktım.

Öğlen olmak üzere. Yolun sağında enteresan bir dinlenme tesisi var. Tam ben yaklaşırken bir turist otobüsü oraya girdi. Bunu görünce ben de cesaretlendim ve oraya daldım. Girişte
Levhalarda WC diye ifade edilmiş. Herhalde turistlerin mola vermesine uygun bir yer.
Turistlerin Fransız oldukları belli. Tuvalet sırasına girmişler. Tuvalet binanın yaklaşık 50 metre arkasında tek başına duran bir kulübe. Arkası alabildiğine çöl. 2 kabini var. Bu kuyruk beklenir mi? Hemen çöle doğru yürüyüp 40-50 metre sonra çölde sulama yapıyorum ve geri dönüyorum. Kibar Fransızlar hala kuyrukta.


Öğle molası verdiğim dinlenme tesisi
Lehman veya lahman adı verilen yemek, nan ve kefir
Buraya özgü bir yemekleri var. Lehman gibi kaldı aklımda. Hafif çorbamsı ama çok doyurucu. Bir büyük tas içinde sunuyorlar. Noodles, et parçaları, patates, havuç v.s Bir de kefir söyledim yanında iyi gitti. Yemeğin bedeli 8,000.-Som. Yemekten sonra Fransızların şaşkın bakışları altında yola koyuldum.

Buhara ‘ya yaklaşıyorum. Yaklaşık 140 km kaldı. Yolun kalitesi ilk baştaki gibi değil ama yine de ortalama hız 75-80 km gibi. Bu arada çölde rüzgârla karışık kum serpiştirmesi başladı. Zaman zaman sağ yandan gelen rüzgâr motoru etkileyebiliyor. Kaskım yüzümü kumdan gayet güzel koruyor. Bu arada benzin bitme aşamalarına geliyor. Malum benzin istasyonları var ama benzinleri yok. Kırmızı plastik bidona gerek duymadan bir benzinci bulmayı arzuluyorum. Gazlı diye bir sapak var. Orada olacağını söylemişlerdi. Vardığımda bir iki yere sordum fakat nafile. Gazlı ‘yı biraz geçince gidiş yönüme göre solda bir benzincide faaliyet gördüm. Otobüsler arabalar girip çıkıyor. Hemen yanaştım. Depoyu fulledim. Buhara ‘ya devam ediyorum. Buhara şehrine girdiğimde para bozdurmak için bir bankada durdum. Ancak ‘biz bozamayız’ deyip beni gönderdiler. Otelimin adı Asia Buhara.

Şehrin güney tarafında tam eski şehrin dibinde yer alıyor. Buhara caddelerinde motorumla otelime ulaştım. Caddeler otomobil dolu. İnsanlar da olabildiğince çok göründü gözüme.

Motoru otelin açık otoparkına park ettim ve giriş katında loby ‘e yakın bir oda verdiler.
Eski şehre doğru bakıyor. Güzel bir duş ve arkasından küçük bir dinlenme. Saat 16:30 gibi şehri gezmeye çıktım. İpek Yolu ‘nun tarihi buralarda yatıyor ve yaşanıyor adeta. Gizemli bir havaya giriyor insan. Kah bir tüccar, kah kervanda görevli biri, kah buranın ahalisinden biri gibi hissetmek mümkün. Zira eskilerden kalan kervansaraylar, mescitler (bizde cami diye adını bulmuş), eski evler, zenginlerin konakları, medreseler hakikaten görülesi yerler.
Tamamen harman tuğlası; renk balköpüğü sarısı-bej. Normal evlerde ise ağırlıklı olarak kerpiç kullanılmış. Eski şehrin bir ucundan girdim ve dar sokakları da kolaçan ederek diğer tarafından tekrar otelin bulunduğu meydana çıktım.


Havuzlu Meydan ve Park
Dinamik güzel bir heykel

Eski bir medrese; şu anda halı dokuma atölyesi olarak kullanılıyor.





Masjid (bizdeki camiye karşılık)

Masjid (=Cami) 'in karşısındaki medrese


Özbek nan 'ı lazımsa arkadaşı iyi tanırım
Bir süre otelde, loby ‘de hem bira içiyorum hem de bilgisayarımda notlarımı düzenliyorum.
Devamlı dolaşmaktan bacaklar da, tabanlar da yoruluyor. Arada bir bilgisayar faaliyetiyle birlikte dinlenmek iyi geliyor. Otelin loby ‘sinde ve resepsiyon ‘unda ikram olarak beyaz renkli, gayri muntazam şekilli şekerler var. Konya ‘nın peynir şekerlerine benziyor. Biraz daha küçükler sadece. Lezzeti de çok benzeşiyor. Bir de küçük kabuklu bademler sunmuşlar. Kavrularak kabukları çıtlatılmış ama yine de yemek için kırma eylemi gerekiyor.

Birçok ülkeden turist çeken bir yer Buhara. Benzerini Xiva için de söylemek mümkün.
Hintli, Koreli, Rus, Fransız, İspanyol… Ne ararsan var. Türk ‘e rastlamak bana kısmet olmadı.

Otelin resepsiyonunda 100.-USD bozdurdum. Bana 240,000.-Som verdi. Somlar naylon poşetlerde saklanıyor. Her taraf binlik banknot Som kaynıyor. Say say bitmiyor.

Hava kararır gibi oldu. Tekrar tura çıktım şehrin içinde. Her yer insan kaynıyor. Hem yerli halk hem de gezginler var. Akşam yemeği için bir yer kestirmeye çalışıyorum. Otelin sırasında yaklaşık 40-50 metre ötesinde Old Bukhara Restaurant ‘dayım. Eski bir bina görüntüsünde. Merdivenle çıkılarak giriliyor. Yaklaşık 10-12 basamak çıkarak binanın giriş
bölümüne geliniyor. Burası han girişi gibi yaklaşık 4-5 metre uzunlukta. Bitiminde üstü açık bir avluya giriliyor. 13 x 25 metre gibi bir avlu. Masalar kurulmuş. Kısmen de müşteriler yerleşmiş. Üst kata merdivenle çıktığınızda avlunun iki kenarına yukarıdan bakan terasa gelmiş oluyorsunuz. Burada da masalar müşterilerini bekliyor. Terastan kısmen eski şehrin küçük bir manzarasını da seyretmek mümkün.

Dut ağaçları ; hem Türkmenistan ‘da hem Özbekistan ‘da bir çok yerde dut ağaçları var. Kaldırımlar, evlerin bahçeleri ve birçok yerde.Dökülen dutları devamlı süpürüyorlar. Sinek veya arı olmasına engel olmuşlar her nasılsa. Old Buhara Lokantası ‘nın avlusunda da bir büyük dut ağacı var. 

Benim otelde kalan bir Rus grup vardı. Onlar da bu lokantanın avlusunda onlar için hazırlanmış uzun iki masaya yerleştiler. ‘Nazdrovye’ diye diye votkalar yudumlanıyor keyifle. Üst katta, balkon gibi aşağıyı gözleyen konumda bir masaya oturttular. Keyifli bir yer. Garson kızlar aynı örnek giyinmişler. Siyah beyaz renklerden alacalı desende tiril tiril kumaştan iki parça elbiseleri var. Üstü tunik altı rahat, kısa paçalı pantolon tarzında. Kafalarında da aynı kumaştan kepleri var. Omuzlarında da bir yerel kumaştan çanta. Tahsilatlar tomar tomar parayla yapıldığı için kolayını bulmuşlar. 

Yemek olarak kendime Afroz (lahana, havuç, salatalık, şalgam karışımı bir salata), suzma (yani bizim süzme yoğurt) ve bir de Lula Kebap söyledim. Lula Kebap yağda kızartılmış uzun elipsoid kötelerden ve yanında elle doğranmış ve kızartılmış patates ve soğan var. Güzeldi, doyurucuydu.

Yemek bitince eski şehrin içinde hazmettirici küçük bir yürüyüş yaptım. Bir bakkaldan soğuk su ve dondurma aldım. Bizim ülkemizin Algida, Golf tarzı dondurmalarını aratmaz gibi.

Otelime vardım. Odama henüz girmiştim ki dışarıda ani bir rüzgâr çıktı, ağaçların dalları savruldu, kumlar havalarda uçuştu. Sanki bir fırtına geldi geçti gibi oldu. Çölde esen bir yel misali sonra sakinledi.

Yazarın Notu : Çok teferruat olduysa resimleri de bolca koyuyorum. 
               Sevildiğinizi bilin.





















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder